Wednesday, January 5, 2011

Doğu Anadolu'da Paylaşım MücadelesiNuray Günay - Ciddiyiz.biz

www.acikistihbarat.com
03.01.2011
Zayıflayan Osmanlı Devleti’ne Avrupa’nın müdahalelerinin artmasıyla birlikte, Türklerin iyi muamelesine karşılık yabancılarla ittifak eden Ermeniler kendilerini ezilen, Türklerin haklarını gasp ettiği bir toplum olarak göstermeye başlamışlardır.


Ermeniler, Islahat Fermanı ile Müslüman ve Müslüman olmayanlar eşit statüye getirilince ayrıcalıklarını kaybederler, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda, Rusya’dan işgal ettiği Doğu Anadolu topraklarından çekilmemesini, Ermeniler lehine ıslahat yapmasını talep etmişlerdir.1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'nın ardından imzalanan Ayastefanos Anlaşması'nın Osmanlı Devleti'nce kabullenilmek zorunda kalınan 16. maddesi şöyledir:
"Ermenistan'dan Rusya askerinin istilası altında bulunup Osmanlı Devleti'ne verilmesi gereken yerlerin boşaltılması oralarda iki devletin dostane ilişkilerinde zararlı karışıklıklara yol açabileceğinden, Osmanlı Devleti Ermenilerin barındığı eyaletlerde mahalli menfaatlerin gerektirdiği ıslahat ve düzenlemeyi vakit kaybetmeksizin yapmayı ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkezlere karşı güvenliklerini sağlamayı garanti eder”. Tarihte ilk kez uluslararası şekil almaya başlamış Ermeni sorunu ortaya çıkmıştır.
1878 yılında toplanan Berlin Kongresi sonucunda imzalanan Berlin Antlaşması'nın 61. maddesi de Ayastefanos Anlaşması'nın 16. maddesi yerine şu hükmü getirmiştir:
"Osmanlı Hükümeti, halkı Ermeni olan eyaletlerde mahalli ihtiyaçların gerektirdiği ıslahatı yapmayı ve Ermenilerin Çerkez ve Kürtlere karşı huzur ve güvenliklerini garanti etmeyi taahhüt eder ve bu konuda alınacak tedbirleri devletlere bildireceğinden, bu devletler söz konusu tedbirlerin uygulanmasını gözeteceklerdir".
Berlin Antlaşması'nın bu hükmü ile Türk-Ermeni ilişkilerine yabancı güçlerin müdahale edebilmesi hakkı tanınmış olmaktadır.
Rusya tarafından tarih sahnesine konulan Ermeni sorunu daha sonra İngilizler ve Fransızlar tarafından sahiplenilmiş, Osmanlı Devleti’ni yıkma ve paylaşma politikalarının dayanak noktalarından birini teşkil etmiştir.
İlk Ermeni isyanı 1890'da Erzurum'da gerçekleşmiştir. Bunu, yine aynı yıl meydana gelen Kumkapı gösterisi,1892-93'te Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları,1894'te Sasun isyanı, Babıali gösterisi ve Zeytun isyanı,1896'da Van isyanı ve Osmanlı Bankası'nın işgali,1903'te ikinci Sasun isyanı,1905'te Sultan Abdülhamid'e suikast girişimi ve nihayet1909'da gerçekleşen Adana isyanı izlemiştir.1914'de Zeytun'da 100,1915 Van olaylarında 3.000 ve1914-1915 Muş olaylarında 20.000 Türk, Ermeni mezalimi sonucu hayatlarını kaybetmiştir.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcında, Türk birliklerine karşı saldırıya geçen Ermeni çeteleri, büyük katliamlara girişmiş, Türk köylerine baskınlar düzenlemek suretiyle sivil halka büyük zararlar vermişlerdir.Örneğin Van'ın Zeve Köyü'nün bütün halkı, kadın, çocuk ve yaşlı demeden, Ermeniler tarafından öldürülmüştür. Ruslar hesabına casusluk yapmışlar, askerden kaçmışlar ya da silahları ile birlikte Rus ordusu saflarına geçerek vatana ihanet etmişlerdir.
Osmanlı hükümeti, "Ermenilerin Müslümanları arkadan vurmaya ve katletmeye devam etmeleri halinde gerekli önlemleri alacağını" bildirmekle yetinmiştir.Ancak, olaylar durmak yerine giderek yoğunlaşınca, ordunun birçok cephede savaş halinde bulunması nedeniyle cephe gerisinin emniyete alınması ihtiyacı doğmuştur.
Bu maksatla, 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni Komiteleri kapatılarak, yöneticilerinden 2345 kişi devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan tutuklanmıştır.
Diaspora Ermenilerinin her yıl sözde "Ermeni soykırımının yıldönümü" diye andıkları 24 Nisan, devlet aleyhine faaliyette bulunan ve masum insanları katleden 2345 komitecinin tutuklandığı tarihtir.
Ancak, tedhiş hareketleri bir türlü durmak bilmeyince hükümet, ülkenin çeşitli bölgelerinde yaşayan Ermenileri, savaş bölgelerinden uzak yeni yerleşim merkezlerine götürmek zorunda kalmıştır. Kafkas, İran ve Sina cephelerinin güvenlik hattını oluşturan bölgelerdeki Ermenilerin yerlerinin değiştirilmesi, onları imha etmek değil, devlet güvenliğini sağlamak, onları korumak amacını gütmüştür ve dünyanın en başarılı yer değiştirme uygulamasıdır.
Gerek Osmanlı ve Ermeni, gerekse yabancılara ait istatistikler, I. Dünya Savaşı döneminde Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin nüfusunun en fazla 1.250.000 civarında olduğunu göstermektedir.Osmanlı Devleti yer değiştirme uygulamasına tabi tuttuğu Ermenilerin nakli sırasında, ağır savaş şartlarına rağmen olağanüstü gayret göstermiş, bu gayret, yabancı diplomatlarca da tesbit edilmiştir. Hükümet, göçmenlerin iaşesi ve korunmasına yönelik büyük harcamalar yapmıştır.Uygulamaya ait belgelerde hangi il ve ilçelerde hastane kurulduğu, Ermeni çocuklarından yetim kalanlar için hangi binanın ayrıldığına kadar detaylı bilgiler verilmektedir. Yer değiştirmeye tabi göçmenlerin; sevk, yerleştirme ve geçimlerinin sağlanması için 1915 yılında 25 milyon, 1916 yılı sonuna kadar ise 230 milyon kuruş harcandığı belgelerden anlaşılmaktadır.Zorunlu göçe tabi tutulan Ermeni kafileler askerler tarafından korunmaktaydı. Buna rağmen zorunlu göçe tabi tutulan Ermeni nüfusun 438.758’inden 382.148’I zorunlu iskan bölgelerine ulaşabilmiştir. Bunun nedenini biz söylesek itiraz edecek kaynaklara cevabı Agos yazarı, Türkiye’nin önde gelen Ermenicilerinden Baskın Oran söylüyor : “Doğu Ermenileri dağlı, çiftçi, esnaf, zanaatkar idiler ve Kürt beylerine her yıl bir haraç ödemek şartıyla rahat rahat ticaretlerini ve tarımlarını yapıyorlardı. Mafya ilişkisi bu... 1847’de ayaklanan feodal Kürt beyleri ortadan kalkınca haraç verecek adam kalmadı. Kürdistan bölgesinde tam bir kaos yaşandı. Kürtler aç kalınca her yıl altın yumurtlayan tavuğu kestiler.” ”Tehcir sırasında kafilelere saldırarak askerleri ve Ermenileri katledenler mallarına göz diken kürt eşkıyalardı.”
Türkiye’nin Bu durum Osmanlı arşivlerinde de sabittir. Örneğin Diyarbakır civarında 2 bin Ermeninin Kürt eşkıyalar tarafından Mardin’e kaçırılarak öldürüldüğü resmi raporlara yansımıştır.Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun Ermeni Tehciri isimli kitabında şunlar yazılıdır:
“Erzurum-Erzincan arasında da 500 kişilik başka bir kafilenin Kürtlerin saldırıları sonucu katledildiği haberleri alınmış, bunun üzerine Diyarbekir, Mamuretülaziz (Elazığ) ve Bitlis vilayetlerine 14 Haziran 1915 tarihiyle gönderilen şifre telgrafta, sevkiyat sırasında güzergâhta bulunan aşair ve köylülerin taarruzlarına karşı her türlü vasıtanın kullanılması, katle ve gasba cüret edeceklerin şiddetle tedibi emredilmiştir.
Ayrıca 27 Haziran 1915 tarihli bir belgede, Dersim bölgesinde, Dersim eşkıyasının Erzurum’dan sevk olunan Ermeni kafilelerinin yolunu keserek katlettikleri ve onları kurtarmanın kabil olmadığı, Erzurum vilayetinden bildirilmiştir. Hükümet, Dersimlilerin bu cinayetlerinin katiyen caiz olmadığını ve kafilelerin emniyet içinde sevkleri için derhal tedbir alınmasını emretmiştir.”
Türkiye’nin Kürtlerin Ermenilere saldırması yalnızca tehcir sırasında yaşanan bir olay değildir. Doğu Anadolu’da iki ırkçı etnik kimlik yani Ermeniler ve Kürtler 100 yıldır hâkimiyet mücadelesi yürütmektedirler. Doğu Anadolu’nun Türksüzleştirildiğine inanan bu iki etnik gruba ve bugün emperyalizmin maşası açılım meraklılarının Türkiye’yi sürüklemeye çalıştığı uçurumun farkında olan TÜRK Milleti son sözünü söylememiştir.
Badem bıyıkları, çember sakalları ile ümmetten, mozaik teraneleri ile etnik kimlikten söz eden işbirlikçiler, İyi biliniz Her Türk Türkçü, her Türkçü Atatürkçüdür, vatan namusumuz, “Ya İstiklal, Ya Ölüm” parolamızdır.
Açık İstihbarat @ 2011

Sunday, January 2, 2011

Turkish POW Treatment by the British

http://www.tallarmeniantale.com/POWs-blinded.htm
Turkish POW Treatment by the British
We often hear how badly British POWs were treated by the Turks. (Sometimes we even hear how well they were treated in Gallipoli.) But how were Turkish POWs treated by the Brits?The source of the following article is a 2004 book (pictured at right and available here) that is not known to me. But if the story is accurate, it's pretty amazing going, folks. Nothing the Turks could have done to the British POWs could possibly compare with this

For the original article, in Turkish, click here.

Ermeni diasporasinin karalama kampanyalari hizla suruyor.Saldirinin muhatabi Turkiye Cumhuriyeti Devleti’nden ise ciliz birkac karsi cikistan baska tepki yok.Oysa, elimizde oylesine onemli belgeler var ki...Ornegin bu yazida anlatacaklarimi. Cogumuzun bildigini de sanmiyorum.Karamanli yedek subay Ahmet Altinay’in gunlugunu su yuzune cikaran Ahmet Duru’nun, imge yayinlarindan cikan "Katran Kazaninda Sterilize" adli kitabindan...Birinci Dunya Savasi’nda Ingilizlere, 150 bin askerimiz esir dustu. Bu askerlerden bir kismi da Misir’in Iskenderiye sehri yakinlarinda bulunan Seydibesir Usare Kampi’na hapsedildi. Kampin tam adi, "Seydibesir Kuveysna Osmanli Useray-i Harbiye Kampi" idi. Bu kampta, 1918’de Filistin cephesinde esir dusen 16. Tumen’in 48. Alayi’na bagli Osmanli askerleri tutuluyordu. 12 Haziran 1920’ye kadar iki yil boyunca her turlu iskence, eziyet, agir hakaret ve asagilamaya maruz kaldilar.Bu insanlik disi muamelenin nedeni ise Ermeniler idi...Kamptaki, Turkce bilen Ermeni tercumanlarin yalan, yanlis cevirileri ve kiskirtmalari nedeniyle, kamplarin Ingiliz komutanlari, azili Turk dusmani kesilmislerdi.

***Savas bitmisti. Ancak, kamptaki agir kosullar nedeniyle olenler disindaki askerleri teslim etmek, Ingilizler’in isine gelmiyordu. Cunku, olasi yeni bir savasta, bu askerlerin yeniden karsilarina cikabilecekleri, Ermeniler tarafindan, Ingilizlerin beyinlerine islenmisti. Cozum toplu katliamdi...Askerlerimiz, mikrop kirma bahanesiyle, sungu zoruyla dezenfekte havuzlarina sokuldu. Ancak suya normalin cok uzerinde krizol maddesi katilmisti. Mehmetcik, daha ayagini soktugunda, asiri krizol maddesi nedeniyle haslaniyorlardi. Ancak Ingiliz askerleri dipcik darbeleri ile askerlerimizin havuzdan cikmalarina izin vermiyorlardi.Mehmetcikler, bele kadar gelen suya baslarini sokmak istemedi. Ancak bu kez Ingilizler havaya ates etmeye basladi. Askerlerimiz, olmemek icin comelerek baslarini suya soktular.Ancak basini sudan kaldiran artik goremiyordu. Cunku gozler yanmisti... Disari cikanlarin halini goren siradaki askerlerimizin direnisleri de fayda etmedi ve 15 bin askerimiz kor oldu.

***Bu vahset, 25 Mayis 1921 tarihinde TBMM’de gorusuldu. Milletvekilleri Faik ve Seref beyler bir onerge vererek, Misir’da esirlerin krizol banyosuna sokularak 15 bin vatan evladinin gozlerinin kor edildigini, bunun faili olan Ingiliz tabip, garnizon komutani ve askerlerinin cezalandirilmasi icin TBMM’nin tesebbuse gecmesini istediler.Tabii ki yeni kurulan devletin bin turlu sorunu vardi. Bu hesap sorma isi de unutuldu gitti.***Ama onlar unutmuyorlar... Kendi ihanetlerini bile soykirim ambalajina sarip, dunya kamuoyuna sunuyorlar. En uzucu olani da malum birilerinin, bu karalama kampanyalarina canak tutmasi...Sinan AYGUN - ATO Baskani[Close]

Another look at this chapter (in Turkish) may be found on this page.With great thanks to the translation of Ms. Damla Ozdemir. (A few translation notes follow.) Thanks also to reader M. Niyazi Odyalmaz, who brought this story to my attention.

Mısır'dan dönen Türk esirlerinin bir çoğunun kör olması, buradaki baskıların sadece psikolojik değil işkence ve zulüm boyutuna vardığının da delili olarak ileri sürülebilir. Özellikle bazı Ermeni doktorların tedavi maksatlı olarak kendilerine gelen Türk esirlerin gözlerinin kör edilmesi operasyonunda rol aldıkları da açıktır. Bu olay ilk kez 28 Mayıs 1921 Cumartesi günü yapılan TBMM'nin 37'inci oturumunda Edirne Milletvekilleri Faik ve Şeref Beyler tarafından gündeme getirilmişti. Bu iki milletvekilinin önergesinde, "Mısır'da bi'l-intizam, İngilizlerin ilaçla temizleme bahanesiyle yeterli miktardan fazla krizol banyosuna sokarak gözlerini kör ettikleri 15.000 vatan evladının üzerinde tatbik edilen bu cinayeti, önceden tasarlayarak uygulayan İngiliz doktorlarla garnizon komutanı ve subayların suçlu ilan edilmelerini" teklif ediyorlardı. İşte bu kitapta, vicdan ve vazife duygularına sahip bedbaht bir şahsın, tesellisi mümkün olmayan dert ve elemlerine şahit olacaksınız.