Wednesday, October 14, 2009

Dünyaya kabul ettirilmeye çalışılan "Sözde Ermeni Soykırımı" ile ilgili hâkim güçlerin düzmece tanıklara dayalı iddialarına en iyi cevapların ve gerçeklerin ABD, İngiltere,Fransa,Türkiye, Ermenistan ve Rusya devlet arşivlerinde olduğu bilinmekte, her nedense dünya buna kulaklarını tıkamaktadır. Hatta çok demokrat ve düşünce özgürlüğü savunucusu bazı ülkeler "Soykırım Olmadı" demeyi suç saymaktadır.Son dönemde Rusya arşivlerinde yapılan çalışmalarda 1.Dünya savaşı sırasında Türkiye'nin doğusunda yaşanan acı olayların gerçek belgeleri gün ışığına çıkmakta, ama Türkiye'yi suçlamayı sabit fikir haline getirmiş olanların buna nasıl kulaklarını tıkadığını, İstanbul Üniversitesi Araştırma Görevlisi Mehmet Perinçek'in aşağıda sunduğum yazısından anlayacağınızı ümit ediyorum."7 senedir Rusya'da Çarlık Rusyası'nın ve Sovyet döneminin devlet arşivlerinde Ermeni Meselesi üzerine çalışmalar yapmaktayım. Bu arşivlerde yaptığım çalışmalarda Türkiye'nin tezlerini destekleyen birçok belgeye ulaştım. Bu belgelerin tümü Çarlık Rusyası'nın ve Sovyet devletinin en üst düzeydeki yetkilileri tarafından imzalanmış raporlar, yazışmalardır. Bunların yanı sıra Rus devlet arşivlerinde, bizzat bugün Ermeni devlet arşivlerinde de saklanan birçok Ermeni yetkilisinin belgelerini de buldum. Bu belgelerin hepsi, tartışmaya yer bırakmaksızın Ermeni soykırımının uluslararası bir yalan olduğunu gözler önüne sermektedir.Bu belgelerden hareketle birçok ulusal ve uluslararası sempozyumlarda tebliğler sundum, konferanslar verdim, makaleler yazdım ve bazı kitapları yayına hazırladım. 2005 yılının Aralık ayında ise Almanya'nın büyük kentlerinde 9 tane konferans verdim. Bu toplantıların bir kısmı Türkiye Cumhuriyeti konsolosluklarının salonlarında gerçekleştirildi ve Almanya'daki yurttaşlarımız arasında büyük ilgi uyandırdı.Bu konferansların yarattığı etki üzerine Almanya'da yayın yapan Türk Show kanalı tarafından Fikir Show programında Taner Akçam ve Cem Özdemir'le birlikte Ermeni Meselesi'ni tartışmak üzere görev yapmakta olduğum Moskova'dan Almanya'ya davet edildim. Yol masraflarım davet eden kuruluş tarafından karşılandı, 15 gün öncesinden biletlerim alındı.25 Ocak'ta ertesi gün gerçekleşecek canlı yayına katılmak üzere Köln-Bonn havaalanına indiğimde programa katılmayacağım bildirildi. Gerekçe ise Taner Akçam'ın benimle birlikte bir programa katılmayacağını söylemesiydi. Sözde Ermeni soykırımının hararetli savunucularından Taner Akçam, programda yer almak için Mehmet Perinçek'in programa katılmamasını şart koşuyordu. Ortak tartışma platformu yaratmak amacıyla sempozyumlara davet edildiklerinde görüldüğü gibi bu seferde sözde soykırım savunucuları tartışmadan kaçmışlardır. Aslında bu durum garipsenmemelidir. Rus ve Ermeni arşiv belgeleri bütün soykırım savunucularının tezlerini yerle bir etmektedir. Hem de bizzat Ermeni devlet yetkililerinin ve Taşnak çetelerini Türkiye'ye karşı kullanan Çarlık Rusyası'nın yetkililerinin ağzından. İşte bu belgeler, Taner Akçam ve onun gibilerin tartışmaya yanaşmamasını anlaşılır kılmaktadır.Bilim adamı sıfatını taşıyan Taner Akçamlara, Halil Berktaylara buradan açık çağrı yapıyorum. Bilim, tartışmayı gerektirir. İstedikleri yerde ve zamanda kendilerini tartışmaya çağırıyorum. Kamuoyunun bilgisine sunarım. 26 Ocak 2006"Mehmet Perinçekİstanbul Üniversitesi Araştırma GörevlisiKaynak.
03 Şubat 2007

Ermeni başbakanın itirafı
Ermenistan'ın ilk Başbakanı Kaçaznuni, "Avrupa devletleri bizi defnettiler. Türklerin pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus yok" demişERMENİSTAN'ın ilk Başbakanı Ovanes Kaçaznuni'nin 1923'te Bükreş'te yapılan Taşnak Partisi konferansına sunduğu raporunda, "Türklerin pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır" ifadeleri yer aldı. Raporun Moskova Lenin Kütüphanesi'ndeki Rusça basımını, Türkolog Arif Acaloğlu Türkçeye çevirdi. Rapordaki tespitler, Ermenilere soykırım uygulandığı tezlerinin temelsiz olduğunu ortaya koydu. Kaçaznuni'nin raporu özetle şöyle:Gönüllü birlikler* 1914 sonbaharında Ermeni gönüllü birlikleri Türklere karşı faaliyete geçti. 1915 yaz ve sonbahar döneminde Türkiye, Ermenileri zorunlu bir tehcire tabi tutuldu. Bütün bunlar Ermeni meselesine ölümcül bir darbe vurdu. Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır.* Parlamentolarda ve sivil toplantılarda devlet adamları katil Türkleri tehdit etsin. Dünya basını korkunç tasvirler ve tanıkların anlatımlarını yayımlasın. Bütün bunların ne anlamı var?* Sevr Antlaşması'nı imzaladık, bu anlaşma Türkiye'yi mahvedecekti. Ordularını Türkiye'ye göndermeleri ve vilayetlerde hâkimiyetimizi tesis etmeleri için Avrupa ve ABD'ye resmi çağrılar yaptık.* Artık Türkiye Ermenistanı diye bir şey yok. Bu konu Lozan'da defnedilmiştir. Büyük Avrupa devletleri bizi defnettiler.2 Aralık 2005AYDIN HASAN Ankara / Milliyet kaynakça
01 Şubat 2007

NUTUK'TA SOYKIRIM
NUTUK’TA ERMENİ KONUSUGenel Durum ve Görünüş...Ermeni Patriği Zaven Efendi de, Mavri Mira Hey’eti ile birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor. (s. 2)...Milli kuruluşlar siyasi amaç ve hedefleri...Vilayet-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti’nin kuruluş amacı da (tüzüklerinin 2. maddesi), Doğu illerinde oturan bütün halkın dini ve siyasi haklarının serbestçe kullanılmasını sağlayacak meşru yollara başvurmak, bu illerdeki müslüman halkın tarihi ve milli haklarını gerektiğinde medeniyet dünyası karşısında savunmak, Doğu illerinde yapılan zulüm ve cinayetlerin sebepleri ile bunları işleyenler ve sebep olanlar hakkında tarafsız soruşturma yapılarak suçluların sür’atle cezalandırılmalarını istemek. Yerli halk ile azınlıklar arasındaki anlaşmazlığın giderilmesine ve eskiden olduğu gibi iyi ilişkilerin sağlamlaştırılmasına gayret etmek, savaş durumunun Doğu illerinde yarattığı yıkım ve yoksulluğa, hükümet nezdinde teşebbüslerde bulunarak elden geldiğince çare aramaktan ibaretti. (s. 3)İstanbul’daki yönetim merkezinden verilmiş olan bu direktife uygun olarak Erzurum şubesi, Doğu illerinde Türk’ün haklarını korumakla birlikte, Ermeni göçü sırasında görülen kötü davranışlarla halkın hiçbir ilgisi bulunmadığını, Ermeni mallarının Rus istilasına kadar korunduğunu, buna karşılık müslümanlara pek gaddarca davranıldığını; hatta verilen emre aykırı olarak, göçten alıkonan bazı Ermenilerin koruyucularına karşı yaptıkları kötülükleri, güvenilir belgelerle medeniyet dünyasına duyurmaya ve Doğu illerine dikilmiş olan hırs yüklü bakışları hükümsüz bırakacak çalışmalar yapmaya karar veriyor (s. 3)...... Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti’nin kuruluşuna yol açan asıl sebep ve düşünce, Doğu illerinin Ermenistan’a verilmesi ihtimali oluyor. Bu ihtimalin gerçekleşmesinin de Doğu illeri nüfusunda Ermenilerin çoğunlukta gösterilmesine ve tarihi haklar bakımından onlara öncelik tanınmasına çalışanların, ilmi ve tarihi belgelerle dünya kamuoyunu aldatmayı başarmalarına ve bir de müslüman halkın Ermenileri topluca öldüren barbarlar olduğu iftirasının bir gerçekmiş gibi kabulüne bağlı olduğu düşüncesi ağır basıyor. İşte bundan dolayıdır ki, dernek, aynı gerekçeye dayanarak ve aynı yollardan yürüyerek tarihi ve milli hakları savunmaya çalışıyor. (s. 4)...KışkırtmalarEfendiler, Amasya’da görüşmelere başladığımız 20 Ekim günü, alınan bilgilerin özeti şuydu: İstanbul’da, Hürriyet ve İtilaf Partisi, Askeri Nigahban Cemiyeti ve Muhipler Cemiyeti bir blok kurdular. Bu blokla, Ali Kemal ve Sait Molla gibi kimseler, azınlıkları sürekli olarak Kuva-yı Milliye aleyhine kışkırtmaya başladılar. Rum ve Ermeni patrikleri, Kuva-yı Milliye aleyhine İtilaf Devletleri temsilcilerine başvurdular. Ermeni Patriği Zaven Efendi, Neologos gazetesinde yayınladığı bir mektupla, son Milli Mücadele hareketinden dolayı Ermenilerin göç etmekte olduklarını ilan etti. (s. 178)...Çürüksulu Mahmut Paşa’nın Demeci...Ayan üyelerinden Çürüksulu Mahmut Paşa, “Bosphore” gazetesi yazarlarından birine, siyasi durumumuzla ilgili bir demeç vermişti. Mahmut Paşa’nın o tarihlerde, Barış Hazırlıkları Komisyonu üyesi olduğunu da hatırlarsınız. Paşa’nın 31 Ekim 1919 tarihli Tasvir-i Efkar gazetesinde yayınlanan demecini, 17 gün sonra Sivas’ta okudum. “Ermenilerin aşırı isteklerine hak vermemekle birlikte, sınırlarda bazı düzeltmelerin yapılmasına razı oluruz” ifadesi dikkatimi çekti. Doğu Anadolu’da Ermenistan lehine toprak tavizlerinde bulunulacağına söz verme anlamı taşıyan bu cümlenin, Barış Komisyonu üyesi olan bir devlet adamı tarafından söylenmiş olması, gerçekten üzerinde düşünülmeye ve hayretle karşılanmaya değerdi. Bu sebeple 17 Kasım 1919 tarihinde, Çürüksulu Mahmut Paşa Hazretleri’ne yazmayı yararlı saydığım bir telgrafta, demecindeki işaret ettiğim cümleden dolayı, “Doğu Anadolu halkının pek haklı olarak, son derece üzgün ve kırgın olduğunu belirttikten sonra, Erzurum ve Sivas Kongreleri’nin kararları gereğince, milletin Ermenistan’a bir karış toprak terketmeyeceğini ve hatta, eğer hükümet, böyle acı bir mecburiyete boyun eğerse, milletin kendi haklarını bizzat savunmaya kararlı olduğunu ve bunun bütün dünyaya ilan edilmiş bulunduğunu” yazdım ve bu milli azim ve kararın herkesten önce, Barış Hazırlıkları Komisyonu’nun sayın üyelerince bilinmesi ve ona göre hareket edilmesi gereğini arz ettim. (s. 211)...Aldatıcı Söz Vermeler, Ağır İftiralarEfendiler, İstanbul’dan gönderilen 19 Şubat 1920 tarihli yazıda, “İngiliz Dışişleri Bakanlığı’ndan İstanbul’daki siyasi temsilciliğine gelen ve siyasi temsilcilik tarafından da resmen hükümete yapılan sözlü tebligatta, padişahlık başkentinin Osmanlı Devleti’nde bırakıldığı bildirilmiş; fakat bununla birlikte, Ermeni katliamının durdurulması ve Yunanlılarla bütün İtilaf Devletleri’nin kuvvetlerine karşı olan tutumumuzun değiştirilmesi istenmiş; aksi takdirde, barış şartlarının değiştirilmesinin muhtemel bulunduğu da ayrıca ifade edilmiştir” denilmekte ve bazı hususlar, özellikle “şikayete yol açacak en küçük olaylara bile meydan bırakılmaması” tavsiye edilmekteydi.Efendiler, bu sözlü vaadin arkasındaki anlam ve maksat ne olabilirdi? Yunanlıların, Fransızların ve daha başkalarının işgali altında bulunan vatan topraklarından başka, İstanbul’un da alınması kararlaştırılmıştı. Ancak, ileri sürülen şarta uyulursa, İstanbul’u almaktan vazgeçeriz mi, denilmek isteniyordu? Yoksa, Yunanlıların, Fransızların, İtalyanların işgalleri zaten geçicidir, İtilaf Devletleri, yalnız İstanbul’u alacaktı, fakat teklif ettikleri şarta uyarsak, onu da bırakacaklardır; anlamı mı çıkarılıyordu?Veyahut da Efendiler, İtilaf Devletleri Kuva-yı Milliye’nin işgal bölgelerinde, işgal kuvvetlerine karşı kurduğu cepheleri bozdurmaya ve açtığı savaşları, giriştiği hareketleri durdurmaya, İstanbul Hükümeti’nin gücünün yetmeyeceğini çok iyi anladıklarından, Yunanlılar da dahil olmak üzere, İtilaf Devletlerine karşı yapılan saldırının önlenememiş ve aslı olmayan Ermeni katliamına son verilmemiş olduğu bahanesiyle İstanbul’u da mı işgal etmek niyetindeydilerDaha sonraki olaylar, bu son tahminin doğru olduğunu göstermiştir, sanırım. Ne var ki, İstanbul Hükümeti’nin İngiliz temsilciliğinin teklifinden böyle bir anlam çıkarmaya yanaşmamış, aksine ümide kapılmış olduğu görülüyordu.Efendiler, yapılmış olan teklifin ne derece yersiz olduğu hususunda bir fikir verebilmek için, biz de o günlerle ilgili bazı durumları hatırlayalım. Şüphe edilmemek gerekirdi ki, Ermeni katliamı konusundaki sözler, gerçeğe uygun değildi. Aksine, güney bölgelerinde, yabancı kuvvetler tarafından silahlandırılan Ermeniler, gördükleri koruyuculuktan cür’et alarak bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmakta idiler. İntikam düşüncesiyle her tarafta insafsız bir şekilde öldürme ve yok etme siyaseti gütmekte idiler. Maraş’taki feci olay bu yüzden çıkmıştı. Yabancı kuvvetleri ile birleşen Ermeniler, top ve makineli tüfeklerle Maraş gibi eski bir Müslüman şehrini yerle bir etmişlerdi. Binlerce çaresiz ve suçsuz ana ve çocukları işkenceyle öldürmüşlerdi. Tarihte bir benzeri görülmemiş olan bu vahşeti yapan Ermenilerdi. Müslümanlar yalnız namuslarını ve canlarını korumak için karşı koymuş ve kendilerini savunmuşlardı. Yirmi gün süren Maraş katliamında, Müslümanlarla birlikte şehirde kalan Amerikalıların, bu olay hakkında İstanbul’daki temsilcilerine çektikleri telgraf, bu faciayı yaratanları, yalanlanamayacak bir şekilde ortaya koymakta idi.Adana ili içindeki Müslümanlar, tepeden tırnağa kadar silahlandırılmış olan Ermenilerin süngülerinin baskısı altında her dakika öldürülmek tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyorlardı. Canlarının ve bağımsızlarının korunmasından başka bir şey istemeyen Müslümanlara karşı uygulanan bu zulüm ve yok etmek politikası, medeni insanlığın dikkatini çekecek ve onları insafa getirecek nitelikte iken, aksinin yapıldığını iddia ederek ondan vazgeçilmesini isteme gibi bir teklif nasıl ciddi olarak kabul edilebilirdi? (s. 260,261)...Doğu Cephemizde Ermenilerle Savaş Başlıyor...Arzu buyurursanız o günlerin doğu sınırlarımızdaki ciddi işlerine geçelim:Yüksek hey’etinizce de bilinmektedir ki, Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan beri Ermeniler, gerek Ermenistan içinde, gerek sınıra yakın yerlerde, Türkleri toplu olarak öldürmekten bir an geri durmuyorlardı. 1920 yılının Sonbaharında Ermenilerce yapılan zulümler dayanılmaz bir kerteye geldi ve Ermenistan seferine karar verildik. 9 Haziran 1920 tarihinde, Doğu bölgesinde geçici seferberlik ilan ettik. 15’nci Kolordu Komutanın Kazım Karabekir Paşa’yı Doğu Cephesi Komutanı yaptık. 1920 Haziranında, Ermeniler, Oltu’da kurulan, mahalli Türk yönetimine karşı hareketle, o bölgeyi ele geçirdiler. Dışişleri Bakanılığı’mız tarafından Ermenilere 7 Temmuz 1920’de bir ültimatom verildi. Ermeniler aynı şekilde hareketlerine devam ettiler. Sonunda, seferberlikten üç buçuk dört ay kadar sonra, Ermenilerin Kötek, Bardiz bölgelerinde toplanan kuvvetlerimize taarruzu ile savaşa başlandı.Ermeniler, 24 Eylül 1920 sabahı Bardiz cephesinden baskın şeklinde yaptıkları genel bir taarruz ile başarıya ulaştılar. ... Ermeniler geri püskürtülüp girdikleri bölgelerden atıldılar. Ordumuz 28 Eylül sabahı ileri harekete geçti. ...Ordu, 29 Eylülde Sarıkamış’a girdi, 30 Eylülde Göle işgal edildi. Fakat bazı sebepler ve düşüncelerle 28 Ekim 1920 tarihine kadar, bir ay, Sarıkamış-Laloğlu hattında kaldı....Efendiler, savaş alanında verilecek emri bekleyen Doğu Ordumuz, 2 Ekim 1920 günü Kars üzerine harekete başladı. Düşman, direnmeksizin Kars’ı terketti. Kars 30 Ekimde tarafımızdan işgal edildi. 7 Kasım tarihinde birliklerimiz, Arpaçay’ına kadar olan bölgeyi ve Gümrü’yü ele geçirdi.Ermeniler, 6 Kasımda ateşkes ve barış için müracaat etmişlerdir. Biz de ateşkes anlaşmasının maddelerini, Dışişleri Bakanlığı vasıtasıyla, 8 Kasımda Ermeni ordusuna bildirdik. 26 Kasımda başlayan barış görüşmeleri 2 Ocak’ta son buldu ve 2/3 Ocak gecesi Gümrü Antlaşması imzalandı. (s. 331-333)Milli Hükümet’in Yaptığı İlk Antlaşma: Gümrü AntlaşmasıEfendiler, Gümrü Antlaşması, Milli Hükümet’in yaptığı ilk antlaşmadır. Bu antlaşma ile, düşmanlarımızın hayallerinde ta Harşit vadisine kadar uzanan Türk ülkelerini kendisine bağışlamış oldukları Ermenistan, Osmanlı Devleti’nin 1877 seferiyle kaybetmiş olduğu yerleri, bize, Milli Hükümet’e terkederek aradan çıkarılmıştır. Doğudaki durumlarda önemli değişikler olması yüzünden, bu antlaşma yerine, daha sonra yapılan 16 Mart 1921 tarihli Moskova ve 13 Ekim 1921 tarihli Kars Antlaşmaları geçerli olmuştur (s. 333)....Türkiye’ye Yapılan Barış Teklifleri Arasında Karşılaştırma...Kafkas sınırı:Sevres’de: Türk - Ermeni sınırının tayini Amerika Cumhurbaşkanı Wilson’a bırakılmıştır. Wilson, sınır olarak Karadeniz kıyısında Giresun’un doğusundan başlayan, Erzincan’ın batı ve güneyinden, Elmalı, Bitlis ve Van Gölü’nün güneyinden geçen ve birçok noktada Birinci Dünya Savaşı’ndaki Türk - Rus Cephesini izleyen bir hattı göstermiştir.Mart 1921 teklifinde: Milletler Cemiyeti bir Ermeni yurdu kurulması için doğu illerinden Ermenistan’a bırakılacak toprakların tespiti için bir komisyon kuracak, Türkiye bu komisyonun kararını kabul edecek.Lozan’da: Bu konu ortadan kaldırılmıştır. (s. 508, 509)- Atatürk, Kemal; Nutuk, Yay. Haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ata. Arş. Mrk., 2000

No comments: