Thursday, April 29, 2010

1915 ERMENİ OLAYLARIYLA İLGİLİ FRANSIZ TARİHÇİ FRANSA'DA HUKUK SAVAŞI KAZANDI
28 Nisan 2010 ÇarşambaErmeni tezleri çizgisi dışında 1915 olayları hakkında değişik düşüncelerin konuşulmasına ve tartışılmasına “gizli 301” ile pek müsaade etmeyen Fransa'da önemli bir hukuk savaşı kazanıldı.Türk kelimesine bile tahammül edemeyen ve 30 seneyi aşkın süredir istediğini söyleyen, 1915 olaylarını 2. dünya savaşında Yahudilerin yaşadıkları soykırım ile karşılaştırabilen Ermeni diasporası bu sefer sert kayaya çarptı.23 yaşındaki Fransız genç tarihçi Maxime Gauin'a bir internet sitesinde 1915 olaylarında gerçekleri anlatmak için yazdığı yazı yüzünden “nazi”, “Yahudileri ölüm kamplarına göndermek için toplayan Fransız milisi” ve gene sadece Yahudi soykırımı için kullanılabilen ve Fransız hukukuna göre suç sayılan “inkarcı” benzetmesini yapan Fransa'nın Lyon şehri Villeurbanne banliyösü belediye meclis üyesi ve Villeurbanne Daşnaksutyun ile Federation revolutionnaire Arménienne (Ermeni devrimci federasyonu) bölge yöneticisi Movses Nişanyan, yaptığı benzetme ve hakaretler yüzünden Lyon mahkemesi tarafından 500 euro para cezasına çarptırıldı.Genç tarihçi Maxime Gauin, Movses Nişanyan'a Lyon ceza mahkemesi nezninde hakaret davası açmıştı. Ancak ilk duruşma kararı verilirken teknik bir hatayı gerekçe olarak kullanarak Movses Nişanyan'a bir ceza vermek istemeyen mahkeme heyeti, buna benzer bir konuda daha önce mahkemeler tarafından karar verildiği yolunda yapılan ikazlar sonucu karar aşamasını bugüne bırakmıştı.Fransa'da geçerli olan kanunlar ışığında, Lyon ceza mahkemesi Movses Nişanyan'ı Maxime Gauin'a 500 euro tazminat vermeye mahkum etti.Verilen bu tarihi karar Fransa'da bir “ilk” oluşturuyor, çok kolay bir şekilde Türklere nazi benzetmesi yapan Ermeni diasporası ilk defa bu benzetmeleri yüzünden mahkum edildi, bu sayede Fransa'da bulunan Türk derneklerine de, “inkarcı”, “nazi” gibi hakarete uğramaları durumunda mahkemede dava etme yolu açılmış oldu.Engin Akgürbüz/ LYON, (DHA)

-- =================================

Bir ulus kendi içindeki aptal ve hatta muhteri olanlarla baş edebilir.Fakat içersindeki satılmış ve hainlerle yaşayabilmesi olanaksızdır. Sınırları zorlayan düşman silah ve alemlerini açıkta taşıdığı için daha az tehlikelidir.Fakat bir hain, hain gibi görünmez, kurbanları ile aynı aksanda konuşur,onların çehresine bürünür ve onların argümanlarını kullanarak ulusun politik yapısına nüfuz eder, bütün kapılardan serbestçe geçer, sesi en üst düzey hükümet koridorlarında duyulur, ulusun ruhunu çürütür.Politik yapıya her türlü hastalık bulaştırarak yaşam gücünü elinden alır.Bir katil daha az korkuludur.
Marcus Tullius Cicero(M.Ö.106-M.Ö.43),================================

Sunday, April 11, 2010

Şenocak Yayınlarından Çıkan "TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ
(Yabancı BelgelerIşığında) DÜNÜ BU GÜNÜ"
adlı kitabın, 19-26. sayfaları arasında yeralan "İzmir Yangını" bölümü.GİRİŞPARLAYAN YILDIZ İZMİR.........................

Levant'ın Başşehri İzmirİzmir Sigortaları İtfaiye Şefi Paul Greskoviç'in RaporuFransız Illustration Gazetesi Muhabirleri G. Ercole'ün HaberiYakın Doğu'ya Yardım Örgütü Temsilcisi Mark O. Prentiss'in Raporu'Le Levant' Gazetesi'nin Araştırmasıİzmir Yangını ve Mustafa KemalPARLAYAN YILDIZ İZMİR
Levant'ın Başşehri İzmir
Binlerce yıllık İzmir'in geçmişini ve güzelliğini yapılangravürlerden ve çekilen fotoğraflardan üzülmeden izleyemeyiz.Strabon[1] İzmir için 'dünyanın en güzel şehridir' derken, Homeros,[2]'Gök kubbenin altında en güzel şehir' ifadesini kullanmıştır.Aristo'nun,[3] Büyük İskender'e[4]
'Görmezsen eksik kalırsın' dediğiİzmir'e gezginler; 'Levant'ın başşehri', 'Levant'ın incisi' ve'Anadolu kıyılarının Marsilya'sı' gibi birçok övücü tanımlarkullanmıştır.
[5]
15 Mayıs 1919 günü, emperyalist ülkelerin bir işaretiyleİzmir Yunan işgaline uğrarken, yaşanan acıları önce İzmir ve sonra datüm Anadolu halkı tatmıştır. Yaklaşık üç yıl süren Yunan işgalininAnadolu'da bıraktığı acılar ve izler, aradan doksan yıl geçmesinerağmen hâlâ bellektedir. İşgalin sebep ve sonuçlarını bir dahayazılmaması umuduyla tarih kitaplarında görebiliriz.

Yunanlılar, işgal ettikleri Anadolu topraklarından geriçekilirken, acaba Anadolu'da neler yapmışlardı ve yaşananlar nelerdi?Ege Bölgesi'nde Kula ve Akhisar dışında her yeri yakan Yunanlılar, 9Eylül 1922 tarihinde İzmir'den ayrılırken, bu kenti 'Bana yar olmayanıkimseye yar etmem' düşüncesiyle mi yakmışlardı?
13 Eylül 1922 günü başlayan ve dört gün süren İzmir yangını,yaklaşık olarak Levantenlere ait 25.000 konutu yok etmiştir. Yaklaşıküçte ikisi yanan İzmir'in bu yangınla sadece coğrafi kimliği zarargörmemiş, ticari ve sosyal hayatı da değişmiştir. İzmir yangınınıkimlerin çıkardığı konusunda birçok varsayımlar bulunmaktadır. Bukitabın yabancı belgelere ve Atatürk'ün sözlerine yer verilerekhazırlanmış olması, İzmir yangınına da aynı çerçeveden bakmamızıgerektirmiştir.İzmir Sigortaları İtfaiye Şefi Paul Greskoviç'in Raporu
Bu konuda bakılabilecek en önemli kanıtlardan biri o döneminİzmir Sigorta Şirketi'nin İtfaiye Müdürü Paul Greskoviç'e aitrapordur. Büyük Taarruz başladığı anda, Yunan subay ve askerlerininağızlarından; 'İzmir'i Türklere bırakmaya mecbur kalırsak yakacağız'şeklinde sözler duyduğunu ifade eden Greskoviç, raporunda şunlarıanlatıyor:
"11/12 Eylül gece yarısından bir saat sonra ErmeniMahallesi'nde yangın çıktığını haber verdiler. İtfaiye erleriyleyangın yerine hareket edip, Rum Hastanesi'ni geçerken 120-150 kadarçoluk çocuk ve kadın acı acı bağırıyorlardı. 'Niçin bağırıyorsunuz?'diye sordum; 'Ermeniler bizi yaktılar, Seyis Hanı içerisindeoturuyoruz' dediler. Bunlar Rumlardı.
Bu insanların; Ermeni evlerinebitişik oturduklarını ve Ermenilerin duvardan bir delik açtıklarını vedelikten çokça gaz dökerek evi ateşlediklerini söylediler. Bunlarısabaha kadar çıkmaz sokak içinde muhafaza ettim. Ve sabahleyindevriyeye teslim ettim. 13 Eylül saat 10.30'da Ermeni Mahallesi'nde ateş görüldüğünühaber verdiler. İtfaiye ile birlikte giderken Ermeni Kilisesi'nden 50metre mesafede bir Ermeni evinin yandığını gördüm. Evin alt katındanşiddetli bir ateş çıkıyordu. Mecburi biraz geriye gittim ve etrafayayılmaması için söndürmeye uğraşırken, Ermeni Kilisesinde yangınçıktığının haberini verdiler."
Ekibiyle buraya giden Greskoviç, gördüğü manzarayı raporundaşöyle yazıyor:
"Kilisenin binalarında ateş yoktu. Yalnız küçük bir binacivarında, bahçede 200 kadar üzerine yağ dökülmüş eşya balyası ilepaçavralar bir yere toplanmış, üzerine de 200 kadar tüfek ve çokça dacephane konmuştu. Ateş de bunların arasından çıkıyordu. Aynı zamandaateş içerisinde devamlı patlamalar oluyordu..."
Greskoviç, raporunun devamında İzmir yangınını şöyle anlatır:
"Biz yangını söndürmeye çalışırken, Ermeniler ateş ediyor veatılan mermiler yangın tulumbalarına isabet ederek zararveriyordu."[6]Fransız Illustration Gazetesi Muhabirleri G. Ercole'ün Haberi
30 Eylül 1922 tarihli 'Fransız Illustration' gazetesininnüshasında, İzmir yangınına ait en erken haberlerden birine rastlarız.Gazetedeki bu haber, 14 Eylül 1922 tarihli G. Ercole adındaki muhabireaittir. Haberin içeriği şöyledir:
"Öğleden sonra saat ikiye doğru Ermeni Mahallesi üzerindenbir duman bulutu yükseliyordu. Bununla birlikte, bu yangıngenişlemiyor ve sönme eğilimi gözüküyor. Buna rağmen kaçmak isteyen,paniğe kapılmış insanlar rıhtımda toplanıyor. Bir Amerikan vapuru, ABDkonsolosluğu önünde, hareket etmek zorunda, çünkü insanlar o vapurabinmek için kendilerini denize atıyor.
O anda yine ErmeniMahallesi'nde, daha önemli iki yangın başlıyor.
Durum ciddileşiyor,çünkü güneyden gelen rüzgâr artıyor ve alevler Avrupa Mahallesi'ne[7]doğru ilerliyor. Silah sesleri geliyor, el bombaları patlıyor. Türkişgali altında yaşamaktansa ölmeye karar vermiş olan Ermeniler,evlerinde yangın çıkardılar ve Türk askerleriyle savaşmaya başladılar.Cephanelik korkunç bir gürültüyle infilak ediyor. Saat akşamın dokuzu;biz farkına varmadan gündüzden geceye geçtik. Gökyüzü geniş bir ateşbulutuna dönmüştü."[8]Yakın Doğu'ya Yardım Örgütü Temsilcisi Mark O. Prentiss'in Raporu
8 Eylül 1922 tarihinde Amerikan savaş gemisi 'Lawrence' ileİzmir'e gelen Mark O. Prentiss, İstanbul'daki Amerikan AmiraliBristol'e İzmir yangınıyla ilgili rapor hazırlamıştır. Yangını Türklerdeğil, Ermeniler ve Yunanlılar başlattı diyen Prentiss, raporundaşunları yazmıştır:

"Öyle görünüyor ki, Amerika'da hemen herkes İzmir'dekişiddete son bir trajedi olarak eklenen yangının Türklerinsorumluluğunda olduğuna inanmaktadır. Üst düzey önem taşıdığıkabullenilen böylesine bir suçlama Türklerin üzerine atılamaz. İzmir,doğu savaşında ele geçirilen en büyük ödüllerden biriydi. Halkın veordunun acil gereksinimi için kullanılan depolar evlerdi. Bunlarıneden yaksınlar?
Bu genel bilginin öğesi olarak diğer yandan Ermeni ve Rumlarbu bölgenin nefret ettikleri düşmanın eline geçmesine izin vermediler.Yangından birkaç gün önce İzmir'de bulunan bir rapora göre örgütlenmişgenç bir Ermeni grubu, eğer şehir Türklerin eline geçerse şehriyakmaya ant içmişlerdi. Ermeniler bu planı gerçekleştirebilmek içinyeteri kadar hazırlık yapmışlardı."[9]'Le Levant' Gazetesi'nin Araştırması
Mehmet Sırrı ve Michelle Camberes'in sahibi olduğu İzmir'deFransızca olarak yayınlanan 'Le Levant' gazetesinin 21 Eylül 1922tarihli İzmir yangınıyla ilgili haberi:
"İzmir yangınının Ermeniler tarafından provoke edildiğinidaha önce bildirmiştik, şimdi resmi açıklamalar, bu haberimizidoğruluyor" sözleriyle başlıyordu. Haberin devamı şöyledir: "Ermeni Kilisesi'ne yaklaşık 100 metre uzaklıkta bir Ermenievinde ilk yangın görüldü. Bu ilk girişim, itfaiyecilerin çabalarıylaengellendi. Birkaç saat sonra kilise çevresinde patlayıcı maddelerateş almıştı. Yangın, eş zamanlı olarak Basmane'deki veSoğukçeşme'deki Ermeni evlerinde başladı ve art arda Ayavukla'da,Ayaparaskeri'de ve Kireçağırı Mahallesi'ndeki Ermeni evlerinde çıktı.Yangından önce bütün Ermeni evleri kapalıydı ve herhangi bir hayatbelirtisi yoktu. Yangınla birlikte Ermeniler silahlı olarak evlerindençıktılar. Hatta Ayavukla mahallesinde bir Ermeni'nin kendi evini ateşevererek çıktığı görüldü. Birçok evde yangını körükleyen paçavraparçalarına rastlandı. Bu mahallelerde yaşayan Ermeniler, aynı zamandayangını söndürmek isteyen itfaiye erlerine ateş etmeye başladı.
Ermenimahallelerinde ve çarşıda bomba atan Ermeniler görüldü vetutuklandılar. Darağaç'ta Yordani Aleksiyati adlı bir Rum, eviniyakarken yakalandı. Kendisine bunu yapması için bir Rum görevlitarafından para verildiğini itiraf etti. Anadolu'daki Ermenialaylarını örgütleyen meşhur Trukom, Yunanlılara İzmir'i terk etmedenönce şöyle seslenmişti; 'Siz İzmir'i Türklere bırakarak kaçın. Bizancak öldükten sonra İzmir'i onlara teslim edeceğiz.' Gerçekten deİzmir'i yakmak için burada bir Ermeni komitesi kurulduğuanlaşılıyor."[10]
Araştırmacı Selehattin Sert'in 'Haçin Ölüm Kampı' adlı kitabında:
"Antranik'in yanında Van Vali yardımcılığında bulunan, Van veHaçin'deki ünlü Türk katliamcısı Aram (Manukyan) Çavuş, bölgeyi yakıpyıktıktan sonra, yine bir ağır yenilgiyle, 1920 Ekim ayı sonundaçetesiyle İzmir'e gelir. 13 Eylül 1922 tarihinde İzmir'i kül eden,Büyük İzmir Yangını'nın planlayıcısı da Kars'ı, Haçin ve Sis'i yakanbu Torkom ve ekibiydi. Aram Çavuş, Aşot, Kirkor gibi, kendisine kâhçavuş, kâh miralay, kâh vali, kâh papaz, kâh öğretmen unvanlarıylaortaya çıkan sahte kimlikli katillerin son marifetleriydi"denilmektedir.[11]İzmir Yangını ve Mustafa Kemal Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa, 15 Eylül 1922 tarihindeFransız Amirali Dumesnil ile İzmir Göztepe'deki Uşakizade Köşkü'ndeuzun bir görüşme yapmıştır.
Amiral Dumesnil'in İzmir yangınıyla ilgili Gazi Mustafa KemalPaşa'ya sorduğu soru şöyledir: "Yangın çıkaranların Türkler olduğuna dair şehirdesöylentiler dolaşıyor. Birçok kişi Türklerin ateşe gaz döktüklerinigördüklerini birtakım detaylarıyla birlikte anlatıyorlar.
Ben derhalkurmay heyetimin subayları tarafından araştırma yaptırdım. Yapılan buaraştırmada dolaşan söylentiler doğrulanmadı. Fakat söylentilerdolaşmaya devam etmektedir. Söylendiğine göre İngiliz AmiraliTürklerin yangından sorumlu olduğuna inanıyor." Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın yanıtı şöyledir:
"İzmir'de daha bizim işgalimizden önce bir teşkilatınbulunduğunu ve bunun gayesinin yangını hazırlamak olduğunu biliyoruz."
Amiral Dumesnil'in bir başka sorusu ise şöyleydi: "Bana kalırsa Türkler İzmir'i isteyerek yakmış olmalarıkonusunda suçlanamaz. Bu çok manasız bir şey olur. Fakat Türklerin,davalarının yararı için bu yangın konusunda yerleşmekte olan buefsaneyi derhal düzeltmemiz gerekir. Bu konudaki bilgileri besleyecekkanıtların bana verilmesi bu bakımdan önemli bir çözümdür. İkinciolarak çeşitli memleketlerin resmi delegelerinin yapılacaksoruşturmada hazır bulunmalarını teklif etmek, inancıma göre dahauygun bir hareket olur."
Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın bu teklife yanıtı şöyledir:
"Ben yabancı temsilciliklere buraya gelmeleri için tek başımaçağrı yapamam. Bunun için Ankara Hükümeti'nin izni gerekir."
Amiral Dumesnil'in diğer bir sorusu ise: "
Fakat şimdi delil olarak elinizde ne varsa banaverebilirsiniz değil mi?" olmuştur. Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın Amiral Dumesnil'e yanıtı şöyleydi: "Yangın çıkarmak üzere bir teşkilatın kurulmuş olduğunubiliyorduk. Hatta Ermeni kadınlarının üstünde ateş tutuşturmak içinmalzeme ele geçirdik. Birçok kundakçıyı tutukladık. Gelişimizden öncekiliselerde yangın çıkarmayı kutsal bir görev gibi gösteren nutuklaratılmıştır."
Amiral Dumesnil'in son sorusu ise şöyledir:
"Sizin bu anlatımınızı resmi bir görüş olarak kabul edebilirve o şekilde gereken yerlere iletebilir miyiz?"
Gazi Mustafa Kemal Paşa bu soruyu:
"Evet, bu yangın hoş olmayan bir olaydır" diye yanıtlamıştır.[12]
Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın Amiral Dumesil ileHamit Bey'e 17 Eylül 1922 tarihinde gönderdiği telgraf aşağıdadır:
"İzmir yangını hakkında açıklama aşağıdadır. Ordumuz İzmir'iher türlü kazadan korumak için şehre girmeden evvel önlemleralınmıştır. Ancak Yunanlılar ve Ermeniler daha evvel kurduklarıteşkilatlarıyla İzmir'i tamamen yakmayı planlamışlardı. KiliselerleHrisostomos'un vermiş olduğu nutuk (Müslümanlar tarafındanişitilmiştir), İzmir'i yakmak isteyenlerce dini bir vazife olarakalgılanmıştır. Yangın bu teşkilat tarafından çıkarılmıştır. Bunukanıtlayan birçok şahit ve belgeler vardır. Askerlerimiz yangınısöndürmek için bütün güçleriyle çalışmışlardır. Yangını askerlerimizemal eden ve iftira edenler, İzmir'de durumu yerinde görebilirler.Yalnız böyle bir iş için resmi soruşturma söz konusu olamaz. Şu andaburada bulunan her milletten gazeteciler zaten bu vazifeyiyapmaktadırlar. Hıristiyan ahali hakkında gereği yapılmakta vegöçmenler yerlerine gönderilmektedir."[13]
7 Mart 1920 günü, Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın İstanbul'dakiİtilaf Devletleri Temsilcisi Amiral Bristol'e, gazetelere vekolordulara gönderdiği İzmir ve Ermeni konulu mektubunda:
"İzmir'de yapıldığı gibi bir uydurma Ermeni katliamıyla, tümdünyayı aldatmak için yaratılan bu kin ve hırs ürünü propagandalarınniteliği hakkında, uygarlık ve insanlık dünyasının bir kere dahaaydınlatılması gerekir. Bu suretle haksızlığa uğramış Türk ulusununiğrenç ve alçakça bir suçlamadan arındırılması için İtilafDevletleriyle Amerika Hükümetinin adalet severlik duygularınabaşvururuz" demiştir.[14]
Dünyanın yıldızı güzel İzmir'i yakan Ermeni çetecilerinintorunlarından, dedelerinin İzmir'e nasıl kıydıklarının hesabınısormayı hiçbir Türk istemez. 1071'den sonra Anadolu'da Türklerletanışan Ermenilerin 800 yıl nasıl dost yaşadıklarını onlara anımsatmakistiyoruz. Dünya üzerinde Türk Ermeni dostluğunun tekrar başlamasıiçin, Anadolu'daki yaşanan Türk-Ermeni ilişkisinin '1071-2008' arasınıtarafların çok iyi bilmesi gerekir.

ÖNSÖZ Türk Devlet Arşivleri'nde yaklaşık bir milyona yakın Ermenitemalı belgenin var olduğunu ve tüm araştırmacılara açık olduğunubiliyorum. Bazı yabancı araştırmacılar tarafından bu arşivlerdenyeteri kadar faydalanıldığı halde, Türk-Ermeni ilişkisine katkıkoymadıklarını üzülerek görüyorum. Bunun yanında, Türk-Ermenidostluğundan ve dünya barışından yana olan yabancı araştırmacıların davar olduğunu biliyorum. Bu nedenle uzun yıllar yabancı kaynaklı Ermenibelgelerini ve yapılan araştırmaları biriktirdim. 24 Nisan 2005 tarihinde, bu belgelerden yararlanarakAtatürkçü Düşünce Derneği Ödemiş Şubesi'nce 'Sözde Ermeni SoykırımınınGerçek Yüzü' adlı ilk kitabım basılmıştır. Beş baskı yapan bu kitap,aldığım övgülerle beni daha ileri araştırma yapmaya götürmüştür.
2006 yılında basılan 'Yabancı Kaynaklarda Türk-Ermeniİlişkileri' (1071-2006) adlı ikinci kitabımda ise, toplam 414 yabancıbelgeye yer verdim. Her iki kitabımın ana teması; 1071'lerden bugüneTürk ve Ermeni ilişkilerinin evrelerini yabancı belgelerleyansıtmaktı.
'Türk Ermeni İlişkileri' (Yabancı Belgeler Işığında, DünüBugünü) adlı üçüncü kitabıma 524 yabancı belgeyi aldım. Atatürk'ünMilli Mücadele sırasında Anadolu'da yaşanan Ermeni olaylarına verdiğitepkilere ait 81, Türk yazarlarına ait 11 ve devlet arşivlerinden 2adet olmak üzere toplam 94 adet Türk belgesi de kitabımda yer aldı.
Yabancı belgeler içeren kitabımda, olayları yaşayan yabancıaskerlerin, devlet adamlarının ve tarihçilerin o güne ait tespitlerineyer verilmiştir. Kitabımın en ilginç bölümleri ise, Türk arşivlerindeve kendi arşivlerinde araştırma yapan günümüz yabancı tarihçilerinincelemeleridir.
Türk-Ermeni konusunda, Türk yazarları tarafından yapılmışaraştırmalardan sadece yabancı belge içeren bölümleri kitabıma aldım.Kitabımda, Türk ve Ermeni dostluğundan başlayarak her iki toplumarasına kin, nefret, ölüm ve ayrılık tohumlarını eken misyonerlerin veErmeni kiliselerin yaptığı eylemleri yansıttım. Emperyalist ülkelerinbir oyuncağı haline gelen Ermeni çetelerinin yarattığı kanlı olaylarave unutulmaz acılara karşın, Anadolu'da senelerdir birlikte yaşamaktanmutlu olan ve bu dostluğun devamından yana tavır koymuş olanErmenilerin görüşlerine yer verdim.
Lozan Antlaşması'nın 82. yılında ve 'Sözde ErmeniSoykırımı'nın 90. yılında, İsviçre'nin Winterthur kentinde bulunmam veorada konuşma yapmam benim için bir onurdu. 15-19 Mart tarihlerinde, 'Büyük Proje 2006, Talat PaşaHarekâtı'nda 'Her Yer Lozan' demek için Berlin'deydim. Orada dayaptığım konuşma benim için unutulmaz bir anıdır.
Tarihi gerçekleri 90 yıldır saptıranlara, Değerli HukukçuEmin Değer 'Tarihe Not Düşürmek' başlıklı yazısında şöyle cevapveriyordu:
"Soykırım yapmamış bir ulusun bireylerinin bilgisizliğinden,bilenlerin de ilgisizliğinden yararlanarak yerel karşılıklı öldürmeolaylarını soykırım olarak yansıtan kimi aydınların yol açtığısuçluluk psikozuyla hareket etmeyen her sağduyulu insanın, savunmadeğil hesap sorma konumunda olması gereken günlerdeyiz."
Hazırladığım 'Türk Ermeni İlişkileri' (Yabancı BelgelerIşığında, Dünü Bugünü) adlı 618 belgeli üçüncü kitabımla, Türk-Ermenisorununu yukarıda tariflenen bilinçle hesap sorma görevini yerinegetirdiğimi sanıyorum. Kitabımın, Türk-Ermeni ilişkisine yüceAtatürk'ün 'Yurt'ta Barış, Dünya'da Barış' ilkesine uygun yarınlargetirmesi dileğimle. 01 Şubat 2009

Ahmet GürelKöprü-İzmir________________________________

1. Strabon, İÖ 64 - İS 23 arasında yaşamış bir coğrafyacıdır.Amasya'da doğan Strabon, Antik dünya hakkındaki coğrafya kitabı iletanınmıştır.

2. Homeros, Antik Yunanistan'da yaşamış İyonyalı bir ozandır. BatıEdebiyatı'nın ilk büyük eserleri sayılan İlyada ve OdysseiaDestanları'nın yaratıcısı veya derleyicisidir.

3. Aristoteles, MÖ 384 - MÖ 322 tarihleri arasında yaşamış Yunanlıfilozof ve bilim adamıdır.

Platon ile birlikte Batı düşüncesini en çoketkileyen iki kişiden biri olarak düşünülür

.4. M.Ö. 336-323 yılları arasında Makedonya kralı olan Büyük İskender,o zamanki dünyanın yarısını 13 yılda fetheden tarihteki en büyükkomutanlardan biridir.

5. Bülent Şenocak, Levant'ın Yıldızı İzmir, Şenocak Yayınları, İzmir2008, s. 11-13.6. Pelin Böke, İzmir 1919-1922 Tanıklar, Tarih Vakfı Yurt Yayınları,İstanbul 2006, s. 207-215.7.
Levantenlerin oturduğu mahalle.8. Oktay Gökdemir, Cumhuriyetin İzmir'i 'Ateşin Gelini' adlı makalesi, Cumhuriyet, 9 Eylül 2008, s. 23.9. Gökdemir, a.g.m, s. 21.10. Gökdemir, a.g.m, s. 25-26.11. Selahattin Sert, Haçin Ölüm Kampı, Kum Saati Yayınları, İzmir 2005, s. 25.12. Atatürk'ün Bütün Eserleri, Cilt.5, Kaynak Yayınları, İstanbul2002, s. 284-286.
13. Atatürk'ün Bütün Eserleri, Cilt.13, Kaynak Yayınları, İstanbul 2004, s. 296.
14. İsmet Görgülü, Atatürk'ten Ermeni Konusu, Bilgi Yayınevi, Ankara2006, s. 174.

Wednesday, April 7, 2010

Genelkurmay Arşivini Kim Çaldı?
Muammer Karabulut

Son günlerde Ermeni iddiaları ile tartışılanların adı her ne ise Osmanlı Genelkurmay'ının 1913-1918 tarihleri arasında Almanya'nın kontrolünde olduğunu ve Hans Von Seeck 5 Kasım 1918 tarihinde giderken bütün arşivi yanında götürdüğünü bilmeden konuşulmaz!...Nihayetinde Genelkurmay arşivini kaçıran Almanya, 2005 yılında "Türkler Ermeni soykırım yaptı" bile demiştir.- Neden hiçbir tarihçi veya yetkili "bizim komutamız Almanlardaydı, bütün arşivi de çaldılar" demedi?

O dönemi kısaca hatırlayacak olursak, ordusunda reform yapmak isteyen Osmanlı 27 Ekim 1913 tarihinde, "General Liman von Sanders komutasındaki Alman Askeri Yardım Heyeti Hizmet Sözleşmesini, Bahriye Nazırı ve Harbiye Nazırı Vekili Çürüksulu Mahmud Paşa tarafından 5 yıllık bir süreyi kapsayacak şekilde imzalandı." (*) Bunun üzerine, Alman-Prusya sisteminde olduğu gibi, savaşlarda asıl karar verici olan Genelkurmay örgütlenmesinin bir benzerini Erkan-ı Harbiye -i Umumiye Dairesi
-Osmanlı Genelkurmay Başkanlığı'na verdi. Bu amaçla, başlangıçta tümen komutanı olması planlanan "Prusya Albayı Bronsart von Schellendorf , Erkan-ı Harbiye -i Umumiye Dairesi Erkan-ı Harbiye Reis-i Saniliği-Genelkurmay Birinci Yarbaşkanlığı-
Genelkurmay Karargahı Kıdemli Başkanlığı görevine getirildi." (*) Ve Osmanlı ordusunun bütün kritik noktalarını Alman subaylar komuta etmeye başladı.
Yapılan düzenlemeler ile Enver Paşa yetkisizleşti ve Alman von Schellendorf fiilen Genelkurmay Başkanlığı görevine getirildi. "Hatta bu tarihten sonra bazı belgelerde von Schellendorf'tan ‘Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi' şeklinde bahsedilmeye başlandı. Aynı iradeyle Genelkurmay teşkilatı yeniden değiştirildi ve Kritik Merkez Şube Müdürlüğü doğrudan von Schellendorf'a bağlandı."

(*) Anlaşılacağa üzere, 1914 yılından itibaren Osmanlı ordusundaki bütün yazışma, plan ve diğer tüm evraklar Almanların kontrolüne geçti.Osmanlı Genelkurmay başkanı von Schellendorf , 20 Ağustos 1914 tarihinden itibaren "olası savaş durumunda açılacak cephelerle ilgili planları"(*)
hazırladı.
Osmanlı’da Alman komutasına muhalif subaylar istifa etti veya pasif görevlere getirildi. I. Dünya savaşı başladığında ise "artık denetim mutlak olarak von Schellendorf'un, dolayısıyla Alman Genelkurmayı'na" geçmişti. "Alman denetimindeki Osmanlı Genelkurmayı bütün önemli kararları, sefer planlarını ve her tür yığınağı zaten Alman Genelkurmayı'nın emir ve denetimi altında yapmaktaydı." (*)İlgili yazışma ve arşiv kayıtlarına Osmanlının "en üst düzey komutanlar dahil, hiçbir Türk subayı plan ve yazışmalara ulaşamıyordu. Bu uygulama savaşın son dönemine kadar titizlikle devam ettirildi..."
(*)Alman Genelkurmayı’nın kontrolüne giren Osmanlı ordusuna en dikkat çekici tavır ve uyarı 20 Eylül 1917 tarihli raporu ile 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa'dan geldi. Mustafa Kemal, Enver Paşa ve Talat Paşa'ya gönderdiği raporda Suriye-Filistin cephesindeki durumu vurgulayarak acilen, "içinde bulunduğumuz bataklıktan Almanlar'la beraber bulunarak kurtulmak zaruri ise de, Almanlar'ın bu zaruretten imdadı ve harpten istifade ederek bizi müstemleke şekline sokmak ve memleketimizin bütün menabiini (kaynaklarını) kendi ellerine almak siyasetine muarızım (karşıyım) ve rical-i devletin bu hususta hiç olmazsa Bulgarlar kadar müstakil ve kıskanç olmalarını lüzumlu görürüm..."
(*) diyecekti. Bunun üzerine Alman Genelkurmayı birlikte savaştığı daha doğrusu savaştırarak öldürttüğü Osmanlı askerlerinin başına von Schellendorf'un yerine 17 Aralık 1917 tarihinde İstanbul'a gelen Tuğgeneral Hans von Seeckt (22 Nisan 1866 - 27 Aralık 1936) atandı. Hans von Seeck ise "5 Kasım 1918 günü sabah saatlerinde" (*) Osmanlı Genelkurmayı’ndaki belgelere göre, 1914 yılından itibaren yapılan bütün yazışma ve evraklar ile Alman Genelkurmayı ile yapılan yazışmaların tamamını, üstelik 1 Kasım 1918 tarihinde Genelkurmay ile ilgili tüm sorumluluklarını devretmesine ve "31 Ekim 1918 gün ve 6083 sayılı tamim gereğince bu evrakların Merkez Şubesi'nde veya Riyaset Yaverliği makamında bulundurulması" (*) gerekirken Almanya götürmüştür.
- Neden götürmüştür?Bu sorunun yanıtı, bugün sözde Ermeni soykırım yalanları ile Türkiye'yi parçalamak isteyenlerin, Türkleri nasıl birbirlerine düşürdükleri ile toprakları ellerinden nasıl alındığı konusunda ortada "belge ve akıl" bırakmamak içindir.
Tarihte, zamanın kendisi çok önemlidir.
Vicdanları olamayan bazı Ermeni veya paralı tarihçiler, İngiliz ve Fransız kuvvetleri 19 Şubat 1915 tarihinde ikinci büyük bir taarruzla Çanakkale'yi topa tutarken, Osmanlı topraklarında, tehcir veya adı ne olursa olsun 2 Şubat 1915 yılında "soykırımı"
(Açık İstihbarat : O dönem Osmanlı topraklarında yaşanan trajedide Almanların payını ortaya koyan bu yazının; sorumluluğu Almanlara yüklerken "soykırım" sözcüğünü kullanması yaşananları çarpıtmak isteyenlerin işini zorlaştırmamaktadır.
Sorumluluğun Almanlarda olması; yaşananların bedelinin bize ödetilmek istendiği gerçeğini değiştirmeyeceğinden; "soykırım" kavramı konusundaki hassasiyet her halükarda korunmalıdır.
Yazıdaki "soykırım" sözcüğüne şerhimizi koyuyor; yazının bütünlüğünü korumak adına tırnak içine alıyoruz) başlatırlar ve son aylara kadar devam ettirirler.Çanakkale savaşı da 19 - 20 Aralık 1915 tarihleri arasında, Arıburnu ve Suvla'yı boşaltılması sonrası 8-9 Ocak 1916 tarihinde tamamı sona erer ve diğer tarafta ise aynı ordu Ermeni vatandaşlarına "soykırım" uygular!!!Bugün, ABD gibi çok donanımlı bir ordunun Irak'ta başına gelenleri gördükten sonra olanlara inanmayı bir tarafa bırakın, 1914-1918 tarihleri arasında akan kanı, kaybedilen toprakların belgeleri ile birlikte Alman Genelkurmayın emri ve komutasında olan Osmanlı ordusunun başına gelenleri, ayrıntıya girmeksizin;
- 19 Aralık 1914 Sarıkamış harekatı, - 1914 -1915 tarihleri arasında Çanakkale savaşı, - 1916 Irak ve - 9 Aralık 1917 Kudüs işgali de dahil olmak üzere bir bir öğrenelim. Sonra da Almanya'nın 2005 yılında nasıl ve hangi hakla sözde soykırım tanıdığına bakalım.... Ayrıca, "...Enver Paşa bir kısım İttihat Terakki ileri gelenleriyle birlikte, 8/9 Kasım 1918 gecesi U-67 numaralı Alman denizatlısı ile İstanbul'dan kaçtı. İşin ilginç tarafı, bu grubun Türkiye'den kaçmadan önce İttihat Terakki arşivinin önemli bir kısmını yok"

(*) etmesinin ise not olarak bir yerlere yazalım ve günümüzün ittihatçılarını bir bir tespit edelim... Tabii ki savaş, "yönetme siyasetinin iflasıdır."

Hiç kuşku yok ki yaşanan acıların başlangıcında, ABD tarafından Anadolu'da Protestanlaştırılan Ermenileri hatırlamakta fayda var. Dikkat edin, - Gelişen Yahudi-Kürt müttefikliğini bizler seyrettik. Filistin ve İsrail topraklarında, 400 bin Yahudi Kürt olduğunu çok kişi bilmez. Eski Genelkurmay Başkanlarından Moşe Yalom da, Türk vatandaşlığından atılmış ve Mardin'li bir Kürt'tür (Yalçın Bayer, Hürriyet gazetesi,10 Ekim 2007). Fakat, Türkiye'de 25-30 bin civarında Yahudi yurttaşımız varken, sözde Kürdistan'ı 19. yüzyılın ortalarına doğru gezen Haham David'in 1827 yılında aktardığı verilere göre, "toplam 15 sinagog ve 1.875 ailenin varlığından" söz eder.
Yer Aile SinagogGaziantep (merkez) 152Şanlıurfa (merkez) 402Cermul (Jermuk) 402Diyarbakır 401Zaho 6001Musul 6001Dahok 101Sador 1001Amadiye 2002Şuş ? ?Suho 301Erbil 200 2Toplam 1.875 Aile 15 (Dr. A. MEDYALI, Kürdistanlı Yahudiler, birinci baskı 1992)- O zaman, 400 bin (!) Yahudi Kürt nüfus nasıl bulundu?- Kürtsüz bir Kürdistan kurmak için bulunur!...

Önemli olan, AB-D'li sapkınlar yarın Türklere, "bu sefer de Kürtlere soykırım yaptı" dememeleri için, ilk önce 1914-1918 yıllarında dökülen İNSAN kanı ile kaybedilen Osmanlı topraklarının hesabını Alman Genelkurmay arşivlerinde mutlaka aramamız gerekiyor... (*) Toplumsal Tarih dergisinin Kasım 2000 tarihli sayısında, "Birinci Dünya Savaşı'ndaki Alman Askeri Yardım Heyeti'nin Bilinmeyen Bir Yönü" isimli makaleden alınmıştır.

http://acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=8775