Wednesday, April 7, 2010

Genelkurmay Arşivini Kim Çaldı?
Muammer Karabulut

Son günlerde Ermeni iddiaları ile tartışılanların adı her ne ise Osmanlı Genelkurmay'ının 1913-1918 tarihleri arasında Almanya'nın kontrolünde olduğunu ve Hans Von Seeck 5 Kasım 1918 tarihinde giderken bütün arşivi yanında götürdüğünü bilmeden konuşulmaz!...Nihayetinde Genelkurmay arşivini kaçıran Almanya, 2005 yılında "Türkler Ermeni soykırım yaptı" bile demiştir.- Neden hiçbir tarihçi veya yetkili "bizim komutamız Almanlardaydı, bütün arşivi de çaldılar" demedi?

O dönemi kısaca hatırlayacak olursak, ordusunda reform yapmak isteyen Osmanlı 27 Ekim 1913 tarihinde, "General Liman von Sanders komutasındaki Alman Askeri Yardım Heyeti Hizmet Sözleşmesini, Bahriye Nazırı ve Harbiye Nazırı Vekili Çürüksulu Mahmud Paşa tarafından 5 yıllık bir süreyi kapsayacak şekilde imzalandı." (*) Bunun üzerine, Alman-Prusya sisteminde olduğu gibi, savaşlarda asıl karar verici olan Genelkurmay örgütlenmesinin bir benzerini Erkan-ı Harbiye -i Umumiye Dairesi
-Osmanlı Genelkurmay Başkanlığı'na verdi. Bu amaçla, başlangıçta tümen komutanı olması planlanan "Prusya Albayı Bronsart von Schellendorf , Erkan-ı Harbiye -i Umumiye Dairesi Erkan-ı Harbiye Reis-i Saniliği-Genelkurmay Birinci Yarbaşkanlığı-
Genelkurmay Karargahı Kıdemli Başkanlığı görevine getirildi." (*) Ve Osmanlı ordusunun bütün kritik noktalarını Alman subaylar komuta etmeye başladı.
Yapılan düzenlemeler ile Enver Paşa yetkisizleşti ve Alman von Schellendorf fiilen Genelkurmay Başkanlığı görevine getirildi. "Hatta bu tarihten sonra bazı belgelerde von Schellendorf'tan ‘Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi' şeklinde bahsedilmeye başlandı. Aynı iradeyle Genelkurmay teşkilatı yeniden değiştirildi ve Kritik Merkez Şube Müdürlüğü doğrudan von Schellendorf'a bağlandı."

(*) Anlaşılacağa üzere, 1914 yılından itibaren Osmanlı ordusundaki bütün yazışma, plan ve diğer tüm evraklar Almanların kontrolüne geçti.Osmanlı Genelkurmay başkanı von Schellendorf , 20 Ağustos 1914 tarihinden itibaren "olası savaş durumunda açılacak cephelerle ilgili planları"(*)
hazırladı.
Osmanlı’da Alman komutasına muhalif subaylar istifa etti veya pasif görevlere getirildi. I. Dünya savaşı başladığında ise "artık denetim mutlak olarak von Schellendorf'un, dolayısıyla Alman Genelkurmayı'na" geçmişti. "Alman denetimindeki Osmanlı Genelkurmayı bütün önemli kararları, sefer planlarını ve her tür yığınağı zaten Alman Genelkurmayı'nın emir ve denetimi altında yapmaktaydı." (*)İlgili yazışma ve arşiv kayıtlarına Osmanlının "en üst düzey komutanlar dahil, hiçbir Türk subayı plan ve yazışmalara ulaşamıyordu. Bu uygulama savaşın son dönemine kadar titizlikle devam ettirildi..."
(*)Alman Genelkurmayı’nın kontrolüne giren Osmanlı ordusuna en dikkat çekici tavır ve uyarı 20 Eylül 1917 tarihli raporu ile 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa'dan geldi. Mustafa Kemal, Enver Paşa ve Talat Paşa'ya gönderdiği raporda Suriye-Filistin cephesindeki durumu vurgulayarak acilen, "içinde bulunduğumuz bataklıktan Almanlar'la beraber bulunarak kurtulmak zaruri ise de, Almanlar'ın bu zaruretten imdadı ve harpten istifade ederek bizi müstemleke şekline sokmak ve memleketimizin bütün menabiini (kaynaklarını) kendi ellerine almak siyasetine muarızım (karşıyım) ve rical-i devletin bu hususta hiç olmazsa Bulgarlar kadar müstakil ve kıskanç olmalarını lüzumlu görürüm..."
(*) diyecekti. Bunun üzerine Alman Genelkurmayı birlikte savaştığı daha doğrusu savaştırarak öldürttüğü Osmanlı askerlerinin başına von Schellendorf'un yerine 17 Aralık 1917 tarihinde İstanbul'a gelen Tuğgeneral Hans von Seeckt (22 Nisan 1866 - 27 Aralık 1936) atandı. Hans von Seeck ise "5 Kasım 1918 günü sabah saatlerinde" (*) Osmanlı Genelkurmayı’ndaki belgelere göre, 1914 yılından itibaren yapılan bütün yazışma ve evraklar ile Alman Genelkurmayı ile yapılan yazışmaların tamamını, üstelik 1 Kasım 1918 tarihinde Genelkurmay ile ilgili tüm sorumluluklarını devretmesine ve "31 Ekim 1918 gün ve 6083 sayılı tamim gereğince bu evrakların Merkez Şubesi'nde veya Riyaset Yaverliği makamında bulundurulması" (*) gerekirken Almanya götürmüştür.
- Neden götürmüştür?Bu sorunun yanıtı, bugün sözde Ermeni soykırım yalanları ile Türkiye'yi parçalamak isteyenlerin, Türkleri nasıl birbirlerine düşürdükleri ile toprakları ellerinden nasıl alındığı konusunda ortada "belge ve akıl" bırakmamak içindir.
Tarihte, zamanın kendisi çok önemlidir.
Vicdanları olamayan bazı Ermeni veya paralı tarihçiler, İngiliz ve Fransız kuvvetleri 19 Şubat 1915 tarihinde ikinci büyük bir taarruzla Çanakkale'yi topa tutarken, Osmanlı topraklarında, tehcir veya adı ne olursa olsun 2 Şubat 1915 yılında "soykırımı"
(Açık İstihbarat : O dönem Osmanlı topraklarında yaşanan trajedide Almanların payını ortaya koyan bu yazının; sorumluluğu Almanlara yüklerken "soykırım" sözcüğünü kullanması yaşananları çarpıtmak isteyenlerin işini zorlaştırmamaktadır.
Sorumluluğun Almanlarda olması; yaşananların bedelinin bize ödetilmek istendiği gerçeğini değiştirmeyeceğinden; "soykırım" kavramı konusundaki hassasiyet her halükarda korunmalıdır.
Yazıdaki "soykırım" sözcüğüne şerhimizi koyuyor; yazının bütünlüğünü korumak adına tırnak içine alıyoruz) başlatırlar ve son aylara kadar devam ettirirler.Çanakkale savaşı da 19 - 20 Aralık 1915 tarihleri arasında, Arıburnu ve Suvla'yı boşaltılması sonrası 8-9 Ocak 1916 tarihinde tamamı sona erer ve diğer tarafta ise aynı ordu Ermeni vatandaşlarına "soykırım" uygular!!!Bugün, ABD gibi çok donanımlı bir ordunun Irak'ta başına gelenleri gördükten sonra olanlara inanmayı bir tarafa bırakın, 1914-1918 tarihleri arasında akan kanı, kaybedilen toprakların belgeleri ile birlikte Alman Genelkurmayın emri ve komutasında olan Osmanlı ordusunun başına gelenleri, ayrıntıya girmeksizin;
- 19 Aralık 1914 Sarıkamış harekatı, - 1914 -1915 tarihleri arasında Çanakkale savaşı, - 1916 Irak ve - 9 Aralık 1917 Kudüs işgali de dahil olmak üzere bir bir öğrenelim. Sonra da Almanya'nın 2005 yılında nasıl ve hangi hakla sözde soykırım tanıdığına bakalım.... Ayrıca, "...Enver Paşa bir kısım İttihat Terakki ileri gelenleriyle birlikte, 8/9 Kasım 1918 gecesi U-67 numaralı Alman denizatlısı ile İstanbul'dan kaçtı. İşin ilginç tarafı, bu grubun Türkiye'den kaçmadan önce İttihat Terakki arşivinin önemli bir kısmını yok"

(*) etmesinin ise not olarak bir yerlere yazalım ve günümüzün ittihatçılarını bir bir tespit edelim... Tabii ki savaş, "yönetme siyasetinin iflasıdır."

Hiç kuşku yok ki yaşanan acıların başlangıcında, ABD tarafından Anadolu'da Protestanlaştırılan Ermenileri hatırlamakta fayda var. Dikkat edin, - Gelişen Yahudi-Kürt müttefikliğini bizler seyrettik. Filistin ve İsrail topraklarında, 400 bin Yahudi Kürt olduğunu çok kişi bilmez. Eski Genelkurmay Başkanlarından Moşe Yalom da, Türk vatandaşlığından atılmış ve Mardin'li bir Kürt'tür (Yalçın Bayer, Hürriyet gazetesi,10 Ekim 2007). Fakat, Türkiye'de 25-30 bin civarında Yahudi yurttaşımız varken, sözde Kürdistan'ı 19. yüzyılın ortalarına doğru gezen Haham David'in 1827 yılında aktardığı verilere göre, "toplam 15 sinagog ve 1.875 ailenin varlığından" söz eder.
Yer Aile SinagogGaziantep (merkez) 152Şanlıurfa (merkez) 402Cermul (Jermuk) 402Diyarbakır 401Zaho 6001Musul 6001Dahok 101Sador 1001Amadiye 2002Şuş ? ?Suho 301Erbil 200 2Toplam 1.875 Aile 15 (Dr. A. MEDYALI, Kürdistanlı Yahudiler, birinci baskı 1992)- O zaman, 400 bin (!) Yahudi Kürt nüfus nasıl bulundu?- Kürtsüz bir Kürdistan kurmak için bulunur!...

Önemli olan, AB-D'li sapkınlar yarın Türklere, "bu sefer de Kürtlere soykırım yaptı" dememeleri için, ilk önce 1914-1918 yıllarında dökülen İNSAN kanı ile kaybedilen Osmanlı topraklarının hesabını Alman Genelkurmay arşivlerinde mutlaka aramamız gerekiyor... (*) Toplumsal Tarih dergisinin Kasım 2000 tarihli sayısında, "Birinci Dünya Savaşı'ndaki Alman Askeri Yardım Heyeti'nin Bilinmeyen Bir Yönü" isimli makaleden alınmıştır.

http://acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=8775

No comments: