Thursday, December 18, 2008

Ermenilerden niçin özür dilemiyorum?

18 Aralık Perşembe 2008
Semih Idiz

Aralarında dostlarımın da bulunduğu aydınların başlattığı “Ermeni kardeşlerimden özür diliyorum” kampanyası, kim ne derse desin, Türkiye için bir dönüm noktasıdır.

Kampanyanın devletin en üst kademesinde rahatsızlık yaratmış olması da bundan olsa gerek. Sonuç olarak bu, “bir avuç liboş” türünden düzeysiz suçlamalarla geçiştirilebilecek bir gelişme değil. Son baktığımızda da imzacıların sayısı 10 bini geçmişti.

Özetle, kampanyanın daha şimdiden başarılı olduğu söylenebilir. Bildiriyi imzalayanlar arasında çok sayıda tanıdık, saygın isim var.

Bu kişiler bugün dünya kamuoyu nezdinde Türklerin “Ogün Samast’lardan ibaret bir millet” olmadığını ortaya koyuyorlar. Aralarında emekli büyükelçilerin de bulunduğu bu kişilere bugün ağır hakaretlerde bulunanlar ise sadece kendi seviyelerini aydınlatıyorlar. Yoksa düzeyli eleştiriye kimse bir şey diyemez. Ama burada bundan söz etmiyoruz.

Öte yandan, karşı bildiri yayımlayan emekli büyükelçilerimizi eleştirip bu kişileri bir kalemde “inkârcı” diye silmek de hatalı. Bunların arasında da çok sayıda tanıdık isim var ve hepsi düzeyli ve vicdanlı insanlardır. Fakat burada konuya “taraf” olan bir kesimden söz ediyoruz. 300 Ermeni aydınının bildirisiÖzellikle 1970’li ve 1980’li yıllarda yurtdışında, bazen ailece, yaşadıkları ve birçok meslektaşlarını insanlık dışı Ermeni terör saldırılarına kurban verdikleri kişiler olarak bu konuda duyarsız kalmalarını beklemek yanlış olurdu. Devletin üst katındaki rahatsızlığa dönersek, bizce bunun bir nedeni de, aydınlarımızın bildirisiyle eşzamanlı olarak Ermenistan’da yaşayan 300 Ermeni aydının Cumhurbaşkanı Gül’e yaptığı, metni ise oldukça sert olan, “Soykırımı tanı” çağrısıdır. Gül’ün konuya bakışının sanılandan çok daha liberal olduğunu biliyorum. Ancak kendisi de bildiri yayımlayan büyükelçiler gibi, “denge unsuru"nun gözetilmesini istiyor. Yani, 1915 olaylarının o kadar basit, tek taraflı ve “siyah-beyaz” bir mesele olmadığına inanıyor. Kaldı ki bugün Londra’daki Gomidas Enstitüsü’nün başkanı, Ermeni araştırmacı Ara Sarafyan bile, “Nouvelles d'Armenie” dergisinin Eylül 2008 sayısında çıkan söyleşisinde de görüldüğü gibi, Ermenilerin bunca zaman inandıkları bazı şeylerin doğru olmayabileceğini teslim ediyor.Öte yandan, aydınların özrünün kabul edilip edilmeyeceği de belli değil. Kaliforniyalı Ermeni gazeteci yazar Harut Sasunyan’a göre, Ermenilerin bir kısmı bu bildiriye karşıymış. Nedeni ise, “soykırım” sözünü kullanmayan bildiri, Türkiye için tazminat ödeme gibi sorumluluklardan kurtulmanın yolunu açacakmış.Beklenti, devletin özür dilemesi

Bu arada, “Gül’e dilekçe gönderen Ermeni aydınlardan, Anadolu genelinde o yıllarda çekilen acılar ve daha sonraki yıllarda diplomatlarımıza ve ailelerine yaşatılanlar için biraz da olsa ‘empati’ beklemek ahlaken yanlış mı?” diye bir soru da akla gelmiyor değil.

Fakat söz konusu bildiriyi imzalamayacak olmamın nedeni kesinlikle bu değil.

Nedeni, aile tarihini iyi araştırmış biri olarak, bildirideki ifadeyle, “kendi payıma özür dilememi” gerektiren bir durum yok ortada. Irk veya dine dayalı “kolektif suç” kavramına da inanmıyorum.

Kaldı ki, karşı tarafta beklenen de zaten şahıs olarak benim değil, Türk devletinin özür dilemesidir.

Yoksa benim vicdanım da, “1915'te Osmanlı Ermenilerinin maruz kaldığı Büyük Felaket'e duyarsız kalınmasını ve bunun inkâr edilmesini” kabul etmiyor.

Asıl amaç, insanları birbirlerine vahşice düşüren olayların yaşanmaması için tarihten ders alınması ise, burada önemli olan konunun tüm yönleriyle ve herhangi bir kısıtlama olmadan açıkça araştırılmasıdır. Ardından da, nesnel sonuçların yeni nesillere eksiksiz olarak aktarılmasıdır. “Kendi payıma” düşen asıl beklentim budur.

No comments: