Thursday, December 18, 2008

MOSIN ile GAFLAN'IN ANLAMI ve ERMENİ ÇETELERİN YAPTIĞI SOYKIRIMLAR

MOSIN-GAFLAN-ÖZÜRCÜLER ÇIZGISINDE BITMEYEN HAYAL: BÜYÜK ERMENISTAN
Ergun Kırlıkovalı- ergun@turkla.com
http://www.turkla.com/yazar.php?mid=1365&yid=4

12/12/08 13:09

"MOSİN" NEDİR?

Ermeni Taşnak çetelerinin 1893 ten sonra kullanmağa başladıkları bir
Rus tüfeğiydi
. [1] Çok insanımızı, kadın, çoluk, çocuk demeden haince
öldürmüştü. 2700m menzilliydi. Türkler'de bulunan Martin, Kapaklı, ve
Berdan tipi tüfekler ise 1200m menzilliydi.

Mosin kısaydı; taşıması, kullanması, nakletmesi, öğrenmesi ve
öğretmesi kolaydı. Daha sessiz atış yapar ve duman çıkarmazdı. O
zamanlar bizdeki tüfekler çıkardığı gürültü ve duman ile askerimizin
mevzisini belli eder, menzil dışından Ermeni çeteler tarafından
Mosinlerle avlanmasına neden olurdu.

Bugünkü Türk-İran sınırındaki Derik Manastırı bölgesinde, Taşnakların
yaptığı korkunç katliamdaki başarılarının sırrı iste bu Mosın
tüfeklerinde saklıdır. Yirmi-yirmibeş Ermeni komitacısı, stratejik
noktalarda pusuya yattıklarında, yüz kişilik bir Türk ve Kürt
kuvvetini dudurabiliyorlardı. 1914 Sarıkamış felaketindea Taşnaklar
iste bu Mosinlerle ordularımızın ikmal ve geçiş yolları üzerinde
hakim noktalarda pusuya yatarak bizlere çok kayıp verdirmişti ve bud
a Rus'ların çok işine yaramıştı. 1915 Van isyanında da yine bu
Mosinler onbinlerce Müslümanın canını aldı. Bir o kadarı da sakat
kaldı. [2]

Ermeni komitacılarının kurduğu çetelerden sadece birisi olan EDF (Ermeni Devrimcileri Federasyonu ya da daha yaygın adıyla Taşnak çeteleri) Osmanlı'dan ne istediği ve onu nasıl alacağı konularında hiç bir zaman tereddüt içinde değildi. Onlara göre Batı Ermenistan
(yanı Doğu Anadolumuz) isyanlarla ele geçirilecek ve bunu başarmak için de Ermeniler yaygın olarak örgütlenip Osmanlı ile sürekli silahlı çatışmalara girecekti. Plan buydu ve aynen uygulandı. [3, 4]
Osmanlı-Rus ve Osmanlı-İran sınırlarında tam 16 gizli noktadan ülkeye bu Mosinler sokuldu. Sadece Taşnaklar 1890-1895 arasında 13 kalkışma çıkarıldı. Hinçak, Ramgavar, Armenakan ve diğer Ermeni çetelerini unutmayın. 1895-1989 arasında bu kalkışmaların hem sayısı hem de şiddeti arttı. 1896 koca Osmanlı İmparatorluğunun başkentinde güpe gündüz Osmanlı Bankası basıldı. [1] (Washington DC'de Hazine binasını basmaya kalkan bir çetenin bugün başına neler gelebileceğini tahmin edebiliyor musunuz? Acaba bir teki sağ kalabilir mi? Bu isyancıların hepsi İngiltere, Fransa ve Rusya'nın tehdık ve baskıları sayesinde gemiyle Avrupa'ya kaçabilidiler.)

Curet o kadar artmişti ki, artık isyan ve baskınlar Osmanlı'nin gözü önünde olabiliyordu. Serob (1891-1899 arasında 15 isyan,) Gürgen (1896-1899 arasında 8 isyan,) Mushegh (1890-1898 arasında 8 çatışma, Simon (nam-İ diğer "Azrayil"), Makar, Gevorg Çavuş Khan, gibi yüzlerce Taşnak çete reisi Mosinleriyle tüm Doğu Anadolu'da, ama özellikle de Kars-Van-Muş üçgeninde, Türk Kurt, Çerkez ve diğer Müslümanlara kan kuşturuyordu. [1]

1900-1914 arasında isyan ve baskın sarmalı daha da büyüdü ve vahşileşti. Öyle ki, 1915 e gelindiğinde, Ermeni komitacıları artık koskoca Van kentini Osmanlı'nin kısıtlı askeri gücünden ve çoğu Müslüman halkından kanla koparmayı başaracak hale geldiler. [2, 5] Mosinlerle Muhsinlerimizi vurup Van'i aldılar ve Rus'a teslim ettiler. Bundan sonra da GEÇYER (Geçici Yerleştirme) yaşası gecikmedi tabii (27 Mayıs 1915.)

Bin yıllık beraberliği bozan bizler değildik; Mosinleriyle Taşnak'lardı, Hıncak'lardı, Armenakan'cılar, Ramgavar'cılardı, ve bunlara açık ye da gizli destek veren diğerleriydi... GEÇYER, kendini bir ölüm kalım savaşı içinde bulduğu anda arkasından hançerlendiğini
gören bir ülkenin o koşullarda alabileceği belki de en akılcı bir savaş önlemiydi. (ABD'nin on yıllar sonra bile Japon-Amerikalılara ve daha sonra Nagasaki ve Hiroşima sakinlerine yaptıklarını hatırlayınız. İngilizlerin kendi Almanlarına, Fransızların Alsas- Loren Almanlarına, Sovyetlerin Kırım Türklerine ve onlarca diğer milletlere yaptıklarını hatırlayınız.)

Biz yine Mosine dönelim.

Türk Tarih Kurumunun araştırmalarına göre Ermeni komitacılarının
Müslüman sayısı yarım milyonu geçmektedir. Bu rakam, Doğu Anadoluda tüm nedenlerle ölen Müslüman sayısı olan 1,2 milyonun içinde ve bu 1,2 milyon da, Birinci Dünya Savaşında ölen tüm Müslümanların sayısı olan 3 milyonun içindedir (Justin McCarthy.) Şehit, gazi, ölü, yaralı, hasta, kayıp vermeyen tek Müslüman ailesi yoktur. Bu 3 milyon içinde, orantıya vurulunca görülmektedir ki, en büyük kayıpları Türkler vermiştir. Acılarımız bu kadar derin, bu kadar yaygındır, ve bu kadar korkunçtür. Buradan da anlaşılıyor ki, Birinci Dünya Savaşında Türklerin çektiği açıların ve verdiği kayıpların neredeyse altıda biri, yanı çok büyük bir kısmi, "Büyük Ermenistan" hayalı peşinde koşan Ermeni çetelerin acımasızca kullandığı Mosinler
yüzündendir. O halde Mosin, hem Büyük Ermenistan hayalını ve hem de
önün getirdiği açıların, kayıpların bir sembolüdür.

ZAMANINDA YANITLANMAYAN TAŞNAK PROPAGANDALARI BİZİ BUGÜNLERE TAŞIDI
İçerde Taşnak-Mosinleri Müslümanları vururken, dışarıda Taşnak-
sözcüleri bambaşka bir telden çalıyorlardı. Dünyaya yayılmış otuz
Taşnak propaganda merkezinden sürekli " fakir, açlıktan ölen,
vergiden ezilen, zulümden katledilen, Hristiyan Ermeniler" mesajı
pompalanıyordu. Böylece Hristiyan aleminin gönül telleri
titretiliyordu. Erivan, Batum, Tiflis, Baku, Gençe Karabağ, Tebriz
Kars, Erzurum, Van, Mus, Bitlis, Ahlat, Hatay, İskenderiye, Trabzon,
istanbul, İzmir, Kırım, St. Petersburg, Moskova, Sofya, Bükreş,
Lefkoşa, Cenevre, Paris, Boston ve bugün isimleri değişmiş olan üç de
Kafkas kentinden dünyaya yayılan bu yalanlar maalesef hemen alıcı
buluyordu, çünkü Türk'e, Müslüman'a karşı zaten müthiş bir önyargı
vardı. Böylece Taşnaklar içerde Mosinlerle, dışarıda mikrofonlarla
acımasızca vuruyorlardı. [6, 7,8,9]

Abartılı ve/veya saptırılmış Taşnak hikayelerini dinleyenler, "Türktür, Müslümandır, yapmıştır" önyargısıyla hiç sorgu sual etmeden bunları gazete ve dergilerine taşıyorlardı. Bazıları öyle inanmıştı ki, bu yalanları romantize eden, yok satan romanlar yazdı. Bunlardan biri olan Franz Werfel, gerçekleri maalesef geç gördüğünü , yalanlara alet olup 'Musa Dağında Kırk Gün" kitabını
yazdığı için pişmanlık duyduğunu yakın dostu Albert Amateau'ya ölüm
döşeğinde söylemiş ve bir şekilde af dilemişti. Ama "büyük yalan"
çoktan basını almış gitmişti. [10, 11, 12, 13]

Bizdeki romancılar gerçeklerin ortaya çıkmasında belki yardımcı
olabilirlerdi, doğdukları ve yaşadıkları ülkeye, kendi halkına,
kültürüne, tarihe, insanlığa küçük bir hizmette bulunabilirlerdi, ama
maalesef onların da bir kısmı bu yalanlara sempatiyle bakmaya
başladılar. Hatta bazıları bu yalanların üzerine roman yazdılar. Türk
açılarını yok sayıp Türk'e karşı önyargılı çevrelerde hiç utanmadan
prim yapmaya çalıştılar. Bugün bile böyle düşünen ve özür için imza
toplamaya kalkışan bazı aydınlarımızın olduğunu üzüntüyle
görmekteyiz.

Onlar da Taşnak propagandalarına esir düştüler. Veya Türkiye'ye karşı
olan önyargılı tutumlarında asılsız Ermeni iddialarını bir araç
olarak kullandılar.

Türk'e hala kimse fikrini sormak gereğini duymuyor çünkü Ermeni
yalanları artık bir yalan kültürü haline geldi. [13] " Ermeni
Hristiyan'dir, yalan söylemez; Türk Müslüman'dır, yapmıştır" şeklinde
özetlenebilecek bir yalan kültürü.

İşte bu Taşnak kampanyaları ve yalanları bizi bugünlere taşıdı.
Bizler " Artık savaşlar bitsin, kan ve kin dursun, yeni kurduğumuz
ülkemiz kalkınsın, barış içinde hep beraber refaha ve mutluluğa
ulaşalım" gibi asıl düşüncelerle hep sustuk. Konuşmadık.
Cevap
vermedik. Anlatmadık. Boş verin, nasılsa geçer, gider dedik. Halbuki
dünya kamuoyu "Türk sustuğuna göre herhalde suçlu" diye düşünmeye
eğilimliydi. Ermenilerin cüretleri arttıkça arttı. Yalanlar aradan
geçen zamanda dallandı, budaklandı.
Öyle ki ölülerin rakamları bile
ikiye, üçe, dörde, beşe katlandı. Artık kimse " 1919 Paris Barış
Konferansı raporlarında 200,000 olarak gösterilen Ermeni ölü sayısı,
nasıl olur da 2008 de birbuçuk milyona ulaşır?
Ölüler hiç çoğalır
mi?" diye bile sormuyordu.
Mantık hislere, gerçekler yalanlara teslim
bayrağını çekmiş sanki. En başta da özürcü aydınlarımız teslim
bayrağını çekmiş görünyor.

Mosin, "Büyük Ermenistan" hayalı ile girişilen kanlı bir kalkışmayı
en iyi temsil eden bir şiddet sembolüdür.
Mosin, son nefeslerini kanlı Taşnak çeteleri ellerinde işkence ile
veren yarım milyondan fazla Müslümanı temsil eden ironik bir insani
acı sembolüdür.

"GAFLAN" NEDİR ?
Şimdi teybi 1915 ten ileriye saralım ve 1992 yılına gelelim.
Sovyetler Birliği çökmüş ve Ermenistan daha yeni bağımsızlığını
kazanmıştır. Her yerde heyecan, sevinç ve umut vardır. Artık soğuk
savaş, yokluklar, işkenceler, zulümler geride kalmış, refah, mutluluk
ve barış kapıları açılmıştır.
Ülkelerini imar edeceği, halkını kalkındıracağı ve vatandaşlarına
refah ve mutluluk getireceği yerde, yine o "Büyük Ermenistan"
hastalığı ve hayalı ile yanıp tutuşan Ermeni liderler ne yapıyor,
biliyor musunuz?
Önce Karabağ'a arkasından da Azerbaycan'ın diğer
bölgelerine saldırıyor.

Bu sefer ellerinde Rus Mosinler yerine Rus tankları ve Rus
danışmanları vardır. Azeri halkını kırıp geçirirler. Birçoğunu
öldürürler. Bir milyon kadarını ise silah zoru ile evlerinden kaçmak
zorunda bırakırlar.
Ama tüm dünyaya propaganda yapmayı gene
unutmazlar. İşte tam bu sıralarda karşımıza, insanın kanın donduran
yepyeni bir terim ile yüz yüze geliriz: Gaflan!

Gaflan, Ermeni askerlerinin henüz oldurduğu Azeri sivillerin,
kadınların, çocukların, yaşlı erkeklerin, savaşçi olamayan
silahsızların, cesetlerini, arkada iz bırakmasınlar diye yakıp yok
eden ekiplere verilen bir addır.


Hitler'in Nazileri gaz fırınlarında Yahudileri canlı canlı
yakıyorlardı; Gaflan Ermenileri ise ödün fırınlarında Azeri kadın,
çocuk ve yaşlı erkekleri hemen vurulduktan sonra.
Hitler'in Nazileri diri diri yaktı, oldurdu; Gaflan Ermenileri önce
oldurdu, sonra yaktı.
Hitler'in Nazileri ile Gaflan Ermenileri arasındaki eylem farkı
verilen son nefestedir.
Hitler'in Nazileri son nefesten önce, Gaflan Ermenileri ise son
nefesten hemen sonra yaktılar.
İkisi de fırın kullandılar.
İkisi de yaktılar.
İkisi de özür dilemediler.
Bizler Gaflancıların tüm insanlıktan özür dilemesini beklerken, bir
de baktık ki bizim bazı "aydınlarımız" bu Gaflancılardan özür
dilemeye kalkıyorlar. Biz bu özürcülerimiz adına utandık…
Şunu da hemen hatırlatalım ki, daha Ermenistan'in toprak talepleri
henüz bitmemiştir: Azerbaycan'dan Karabağ ve Batı Azerbaycan'i,
Türkiye'den Doğu Anadoluyu, Gürcistan'dan Javakheti bölgesini,
İran'dan Kuzeybatı bölgesini, ve yine Azerbaycan'dan Nahçıvan
bölgesini alıp "Büyük Ermenistan"i kurmak istemektedirler. Gaflan,
iste "Büyük Ermenistan" hayalının en korkunç ve güncel sembolü haline
gelmiştir.
Böylece Mosin'den Gaflan'a uzanan bu trajik çizgide, "Büyük
Ermenistan" kurma ihtirasının hiç bir zaman dinmediğiniz, tam aksine,
tekrar parladığını üzülerek gözlemlemekteyiz.
Büyük Ermenistan bir "niyet" ve "saik" (güdü, neden) dir, Mosin ve
Gaflan ise hedefe varmak için kullanılan "araç"lardır.

TÜRK ÖZÜRCÜLER İŞTE BU MOSİN-GAFLAN ZİNCİRİNİN SON HALKASIDIR
Bilerek ya da bilmeyerek, bazı Türk aydınları, garip bir yaklaşımla
Ermenilerden özür dilemek için imza toplamaya kalkmaktadırlar.
Düşünce ve ifade hürriyeti var tabii, isteyen istediğinden herhangi
bir nedenle için özür dileyebilir. Ama şehitlerimzi ölülerimizi yok
sayarak, yukarıda açıkladığımız bu Mosin-Gaflan çizgisine hizmet
ettiklerini göremeyerek, ya da önemsemeyerek, ve hepimizi ima ederek
özür dilemeleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşlarını ve tüm
dünyaya yayılmış olan Türkleri incitir.

Yarın dünya basını "Türkiye'de bazı aydınlar özür diledi"
yerine "Türkiye'de aydınlar özür diledi" gibi saptıran başlıklar
atarlar ve dünya kamuoyunu yanıltırlarsa, bu yalanların vicdanı
sorumlusu bu imzaçılar olur ki bu sorumluluktan yaşamları boyunca
kaçamazlar (Aynı Franz Werfel'in ölüm döşeğinde bile olsa Musa Dağı
kitabı için özür dilemesi gibi.)

Halbuki konu, birinci dünya savaşı nedeniyle tüm acı çeken
insanlardan, kadın-erkek, yaşlı-genç, çoluk-çocuk, din, dil,
milliyet, bölge ayırmadan özür dilemek olsaydı, bunda hiçbir sorun
olmazdı. Biz de böyle bir hümanist açılıma imzalarımızı gönül
rahatlığı ile koyardık. Ama amaç Türkiye'mızın elini zorlamak, dünya
kamuoyu önünde Türkiye'mızı zor duruma sokmak, ve bu şekilde Mosin-
Gaflan çizgizine bir şekilde hizmet etmekse, biz, yani benim gibi
düşünenler, yokuz.

İlle de özür dilemek istiyorlarsa, bu aydınlarımız kendi adlarına
özür dileyebilirler. Konu istiyorlarsa, örneğin, Türkiye'mızı dünya
kamuoyu önünde sürekli hedef tahtasına çevirmiş olmaktan
başlayabilirler. Türkiye'mize yardım ve hizmetleri dokunmadığına
geçebilirler. Oradan katma değer üretemeyip hep huzur ve moral
bozduklarına uğrayabilirler.

Orada belki tarihimizin mirasını har
vurup harman savurmuş olduklarını hatırlayabilirler.

Ama belki de en anlamlısı, Mosinlerin vurduğu Muhsin'lerden,
Gaflanların yaktığı Aslan'lardan özür dilemeleri olur…

Tüm dünyadaki Türk varlığına en büyük sevgi, saygı, ve selamlarımla,

Ergün KIRLIKOVALI (Baba tarafi tamamen yok edilmis, anne tarafinin ise yarisi oldurulmus olan, Balkan Turklerinden Ratip ile Münire'nin en kücük oglu)

Yararlanilan kaynaklar:
[1] Houshamatyan of the Armenian Revolutionary Federation, Centennial, Album-Atlas, Volume I, Epic Battles, 1890-1914 (The Next Day Color Printing, Inc., Glendale, CA, U.S.A., 2006) sayfalar 30 ve 241.
[2] The Armenian Rebellion at Van, Justin McCarthy, Esat Arslan, Cemaletting Taskiran, Omer Turan (The University of Utah Press, Salt lake City, USA, 2006)
[3] The Armenians in History and the Armenian Question, Esat Uras (Documentary Publications, Istanbul, Turkey, 1988)
[4] The Armenian File, Kamuran Gurun (Rustem Bookshop, Mersin, Turkey, 1985)

[5] History of the Ottoman Empire and Modern Turkey, Vol I & II, Stanford Shaw (Cambridge University Press, London, New York, Melbourne, 1976)
[6] The Story Behind Ambassador Morgenthau's Story, Heath W. Lowry ( The Isis Press, Istanbul, Turkey, 1990)
[7] The Ottoman Peoples and the End of Empire, Justin McCarthy (Arnold, London, U.K., 2001
[8] Declaration Signed by 69 Prominent North American Academicians, New York Times and Washington Post, may 19, 1985
[9] Ermeniler: Sürgün ve Göç, Türk Tarih Kurumu (Ankara, Turkey, 2004)
[10] Free E-Book : "Genocide Of Truth" by Sukru Server Aya, Based On Neutral or Anti-Turkish Sources ( Istanbul Commerce University, Turkey, 2008) For a copy: http://armenians-1915.blogspot.com/2008/04/2429-new-e-book-genocide-of-truth-based.html
[11] "Pursuing the Just Cause of Their People", Michael M. Gunter (Greenwood Press, New York, USA, 1986)
[12] "Ermenilerin Zorunlu Göçü, 1915-1917, Kemal Cicek (Turk tarih Kurumu, Ankara, Turkey, 2005)
[13] Article 6, Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of Genocide, Adopted by Resolution 260 (III) A of the United Nations General Assembly on 9 December 1948: http://www.hrweb.org/legal/genocide.html
12/12/08 13:09

No comments: