Monday, December 22, 2008

‘Özür’lü Tartışma...

GÜNDEM
MUSTAFA BALBAY
Ermenilerden özür diliyorum, başlıklı imza kampanyası sözcüğün tam anlamıyla “özürlü” bir sürece dönüşmekte...
Kampanyayı başlatanlar, süreyi bir yıl gibi uzun zamana yaydıklarına göre planlı ve ucu şu anda açıklanmayan hedeflere de açık! Konunun bu yanını zamana bırakalım, güncel görünüme bakalım.
Kampanya her şeyden önce toplumu ve devlet kurumlarını böldü. En tepeden başlamak gerekirse Cumhurbaşkanı’yla Başbakan karşı karşıya geldi. Gül konuya şu bakışla girdi:
“Her türlü konu konuşulabilmeli, her türlü görüş açıkça tartışılmalı.”
Bu sözler doğal olarak, devletin en tepesi böyle bir tartışmayı olağan ve yararlı buluyor, şeklinde yorumlandı.
Buna karşılık Başbakan başka telden çaldı:
“Herhalde onlar böyle bir soykırımı işlemiş olacaklar ki, özür diliyorlar. Türkiye’nin böyle bir sorunu yok.”
Gül’le Erdoğan, ekonomiye bakışta da benzer bir farklılık gösterdiler. Ankara kulislerinde AKP’nin ilk iki ismi arasındaki zıtlaşmanın siyasal zemini olduğu da konuşuluyor!
Bu ayrı yazı konusu...
***
Türkiye’de devlet çarkını ayakta tutan kurumların başında Dışişleri gelir...di!
Ne yazık son tartışma buradaki erozyonu da açığa çıkardı. Dışişleri’nin görevini büyük bir ciddiyet ve devlet sorumluluğuyla yapan elemanları alınmasınlar ama, şu benzetmemiz bir gerçek:
Fiili Dışişleri Bakanı Gül’dür!
Bunun doğal sonucu olarak Dışişleri’nin ilk açıklaması da Gül’e paraleldi. Sözcü Burak Özügergin şöyle dedi:
“Ne tarafımızdan bir yönlendirme olmuştur ne de bir tepki vermeyi doğru buluyoruz. Türkiye’de her konu rahatlıkla konuşulabilmeli.”
Dışişleri’nin 60’a yakın emekli büyükelçisi, Ermeni terör örgütünün saldırıları sonucu şehit düşmüş arkadaşlarını da selamlayarak kampanyaya tepki gösteriyor, Dışişleri “Biz bunun dışındayız” diyor.
Tepkiler artınca Özügergin ikinci bir açıklama yapmak durumunda kaldı:
“Şehitlerimize sahip çıkıyoruz. Bizim Ermeni iddialarıyla ilgili görüşlerimiz bellidir. Bu kapsamda bir grupça başlatılmak istenen özür dileme kampanyasını yanlış bir girişim olarak görüyoruz.”
***
Aydınlar, kurumlar, siyasi partiler arasındaki görüş ve yaklaşım farklılıkları bir yana, salt yukarıda aktardığımız devlet sendelemesi bile içinde bulunduğumuz durumun ne kadar vahim olduğunu ortaya koyuyor.
Cumhurbaşkanı devletin en tepesindeki kişi olarak, öncelikle iç barışı ve Türkiye’nin geleneksel görüşlerini temsil etmeyecek de neyi temsil edecek?..
Dışişleri Bakanlığı’nın adını şöyle mi değiştirmeli:
Türkiye’nin Dışındaki İşler Bakanlığı!
Bu görünümdeki bir ülkeye karşıdan bakan şöyle düşünmez mi:
Adamların kendi içinde bile görüş birliği yok, kendi tarihleriyle ilgili saldırılara bile göğüs gerecek ortak bakışa sahip değiller. Uluslararası hukuk açısından özür dilemenin ne anlama geleceğini, nasıl sonuçlar doğuracağını bile bilmiyorlar. O zaman yükle neyi yükleyebilirsen!
Her tarafı özürlü bu tartışmayı sağlıklı zemine çekebilecek tek şey var:
Bilgi...
Uğur Mumcu’nun dilimize yerleştirdiği “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz” sözünü selamlayıp şu dilekte bulunalım:
Özürlü tartışmalar herkesi, tarihimizi daha iyi öğrenmeye itsin!
Doğru bilginin ilk aydınlattığı şey, aydın ikiyüzlülüğüdür!

ankcum@cumhuriyet.com.tr

No comments: