Tuesday, December 23, 2008

‘Özür Diliyorum’

Prof. Dr. MAHİR AYDIN İstanbul Üniversitesi

Varlık ve yokluk, üzüntü ya da sevinç. Her şey en çok üç kuşak sürermiş. Sonrası için, yeni “yüklemeler” gerekli. 20. yüzyıla girerken neler yaşadığımızı hepimiz biliyoruz. Sanırım 21. yüzyıl başlarında, aynı süreçten geçeceğiz. Post pahalı: Türkiye. Dünyanın gözbebeği. Teknoloji malzemesinin maden cenneti. Biz kullanamasak da…

Son günlerde ülkemizde bir kampanya var: Özür diliyorum. İçeriği: “1915’te Osmanlı Ermenilerinin maruz kaldığı Büyük Felaket’e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.”

Türkler Anadolu’ya 1071’de geldiğinde, kurumsal bir Ermeni yapılanması ile karşılaşmadı. Ermenilerin defterini, Bizans İmparatorluğu çoktan dürmüştü. Onları Hıristiyan bile saymamış, Doğu Anadolu’nun uç noktasından ortalarına, Sıvas’a, Kayseri’ye sür-müştü.

900 yıl önce Türkler, Ermeniler ile karşılaşırken, uygarlık tarihine “örnek komşuluk” notu düşülüyordu. Oysa bu dönem; günümüzün uygar Avrupa başkent meydanlarına, kış mevsiminde kurtların indiği dönemdir. Bu onların sorunu. Ama Büyük Selçuklu sultanı Melikşah 1092’de öldüğünde, Urfalı Ermeni tarihçi Mateos, ardından şunu söyleyecek: “Onun ölümüne dünya ağladı.”

800 yıl boyunca birbirimize; “Gülün ömrü kısadır, gül demem ki hatırı kalır” yaklaşımında olduk. Ta ki, 1824’e kadar. ABD ilk kolejini açtı Türkiye’de. 1830’da Ticaret ve Dostluk Anlaşması yaptı. 70 yıl sonra, 186 koleje ulaştı.

Protestan ABD, mezhebine katkı için Türkiye’ye gelmişti. Yahudi, Rum ve Türk’ten zırnık koparamayınca, Ermenilere yöneldi. Kolejlerde okuttu, yurtdışına gönderdi, geri döndürdü. Karabet Tomayan, bu senaryonun en parlak örneğidir.

Amerikan kolejleri, Türkiye ölçeğinde birçok vatan haini yetiştirdi, düşmanlık tohumları ekti. Onlara akıl da verdi: “Bu böyle olmaz. Kimileriniz asılmalı, kimileriniz kesilmeli ki, biz de uygar Avrupa olarak, Türklerin kırdığı dindaşlarımızın yardımına gelelim.” Bu eski plan; 1821 Yunan ve 1876 Bulgar ayaklanmalarında bire bir uygulanır. Tutar da. Çünkü “Batı cephesinde yeni bir şey yok”. Batı için yeni olan her şey sürprizdir. Bizde ise, her olağan şey sürpriz.

Soykırım senaryosu ilk kez 1895’te uygulamaya konur. Türkiye Ermenilerini, 29 Eylül-3 Aralık arasındaki 66 günde, 23 ayaklanmaya özendirirler. 1537 Türk, 6448 Ermeni ölür. Bu sayı önce 37 bine, sonra da 300 bine çıkar. Sonuçta, Ermeni soykırım töreni yapılır. Tarih: 29 Mart 1896. Yer: Londra St. James Hall.

Ama İngiltere, Ermenileri daha fazla destekleyemez. Çünkü ufukta, I. Dünya Savaşı var. Fransa ve Rusya, Ermeni konusunda şiddetten vazgeçmiş. Almanya’dan korkan İngiltere, Fransa ve Rusya’dan kopamaz. Ve Ermenileri, ikinci kez yüzüstü bırakır. Birincisi mi? Osmanlı’daki tüm Hıristiyanlara sınırlı toprak belirlerken, Ermeni konusunu “ucu açık” bırakır.

Soykırım senaryosunun ikinci kez sahne alışı, 1916’dır. Almanya ile baş edemeyen İngiltere, II. Dünya Savaşı’nda Pearl Harboor baskını gibi, yine ABD’yi kullanır. 1916’da bir Mavi Kitap yayımlar ve amacına ulaşır. 1923 Lozan’da, Ermenileri üçüncü kez yüzüstü bırakır.
Bilmiyorum bugün, Ermenilerden özür dileyenlerin hangisi tarihçidir? Kaçı Osmanlıca bilir ve Osmanlı Arşivi’nde çalışmıştır? Yeni bir buluşları yoksa hiç yorulmasınlar. “Ermeniden çok Ermeni” olmaya gerek yok. Onlar zaten bu savı, 90 yıldır söyleyip duruyor.

Eğer dayanakları 1916 Mavi Kitap ise, alın size 16 ülkeden 95 renkli kitap. Almanya’nın 8, ABD’nin 12, Fransa’nın 15 ve İngiltere’nin 27 renkli kitabı. Bu sayı çokluğu ile Mavi Kitap 1916’nın; tüm başucu olma özelliği ve karizması çizilmiş, sıradan bir yıllık düzeyine inmiştir.

Türkiye’yi satın almanın “ön ödemesi”den nemalananlar, “özür diliyor”. Bu sapkın anlayışın ucu, birilerince şimdiden 700 yıl öncesine indiriliyor: Kosova, Varna, Belgrat ve İstanbul’un fethi.
Ben özür diliyorum; Ermenilere kendi dindaşımızdan daha hassas davrandığımız için. Özür diliyorum: Balkan uluslarını, önce Sırp, sonra Macar asimilasyonundan kurtardığımız için. Yine özür diliyorum Ermenileri, Fener Rum Patrikhanesi’ne yedirmediğimiz için. Ve de asıl özrüm; 1094-1270 arasında “çekirge sürüsü” gibi Anadolu’ya saldıran ve 7 Haçlı Seferi sırasında yakıp-yıkılanları anlatamayışımdan ya da anlamayanlardan
.

Onlar AB fonlarından destek alabilir. İstediği DNA testini yaptırabilir. Ama Haçlı Seferleri’nin ağır faturasını yüklenemez. Acaba AB, nasıl bir ödeme düşünür? Kaç trilyon dolar ya da kaç milyar Avro?

No comments: